tarihsiz (10)
İstanbul'a geleceğim günü ayrıca bildiririm. s.a.
30. 4. 1935
Benim dünyalar kadar sevgili Aliye'm,
Mektubunu aldım. Derhal işimi bırakarak Yenişehir'e yengemlere gittim. Orada mesele anlaşıldı. Yengemin hali malum, şimdi parlar, şimdi söner, geçen cuma günü de otururken aklına gelmiş, "Biz Sabahattin ile böyle böyle karar verdik, Aliye de bunlara muvafakat etmiş, fakat acaba annesi ne diyecek, bize kalbi kırılmaz mı?" diye bir mektup yazmış. Bütün kabahati, sanki hiç onlara haber vermeden hareket etmişiz gibi bize yüklemiş. Ben senin mektubunu alınca deli gibi oldum. Senin bir dakika bile üzülmeni istemem, benim canım Aliye'm, senin azıcık canının sıkıldığını bile istemem. Yengem yüzgörümlüğü olmayacağından ve diğer şeylerden annenin haberi olmadığını duyunca memnun oldu. Onlar seni bu kadar senedir tanıdıkları halde benim kadar tanımıyorlar; ileride söz olur, "vaat ettiniz de yapmadınız" diyen bulunur diye düşünmüşler... Böyle bir şeyi akla getirmek bile manasızdır. Ve ben seni, hiçbir zaman boş bir dört duvar arasına alıp getirecek değilim. İçine girilecek bir evimiz olacağı gibi, günden güne de onu süsleyip zenginleştireceğiz. Mesela şimdilik oturma odamızda kadife kanepe takımı olmayacak da somyalı bir sedir ile dört iskemle ve masa bulunacak. Yatak odamızda aynalı dolap yerine duvarda küçük yuvarlak ayna olacak. Kristal takımlarımız olmayacak ama, herhalde iki misafire de yetecek tabak çatal da bulunacak. Bunları hep yengemlerle kararlaştırdık. Sen ne dersin? Bak, yengemin yanında yazdığım kâğıdı sana gönderiyorum. Altına da birkaç satır ona yazdırdım ki onlarla tamamen mutabık olduğumuza dair sana da kanaat gelsin. Buraya gelince sakın kulaklarımı çekmeye kalkma. Biz birbirimize en küçük bir sitem bile yapmadan ihtiyar olacağız. Düşün ki ben, aramızda ağırca bir laf geçen bir insanla bir daha yüz yüze bakışamam. Yengem senin de böyle olduğunu söylüyor. Seni daha şimdiden ne kadar kendime yakın buluyorum, ne kadar seviyorum tasavvur edemezsin, ama sakın böyle telaşlara düşüp üzülme. Emin ol ki ben seni veya başka birini darıltacak, üzecek hiçbir şey yapmam. Hep yengemin telaşçılığı. Sonra kabahati ne diye hep sana yükleyeyim? Yalnız yüzgörümlüğü istemediğini söylemiştim. Ben elimde olduktan sonra seni dünyanın en iyi yaşayan kadını yapmak isterim ve yapacağım. İşte sevgili Aliye'm, seni ve beni bu kadar üzen o mektubu yırt at ve bu vakayı olmamış farz et. Annene de tabii bir şey söylemezsin. Bir gün annen bize gelir de evimizi görürse istediğinden güzel bulacak ve memnun olacaktır. Her şeye küçükten başlanır. Burada bir apartmanın üst katını kiraladım. Bütün Ankara'yı gören bir balkonu, güneş sabahları içine dolan bir yatak odası var. Bir de oturma odası, mutfak ve sandık odası var. Suyu, elektriği de içinde. Geldiğin zaman bak ne kadar hoşuna gidecek. Bana beni üzüntüye düşürmeyecek mektuplar yaz. Dudaklarından binlerce defa öperim.
Sabahattin Ali
(10) Tarihsiz olan bu mektup evlilik hazırlıklarından bahsedilen önceki mektupla ilgili olduğu için buraya alınmıştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canım Aliye, Ruhum Filiz
General FictionBüyük sıkıntıların yaşandığı çalkantılı dönemlerde bile ailesinin sorumluluğunu taşıyan bir yazarın eş ve baba olarak portresini çizen bu mektuplar, Sabahattin Ali'yi yakından tanımamızı sağlıyor. BASIM YILI: 2019 YAYINEVİ: YKY