yirmi beşinci mektup

25 2 0
                                    

(tarihsiz) (26) 

Sevgili Aliye'ciğim,

Sana bu mektubu Edremit'ten yazıyorum. Nasılsınız? Filiz 'in sıhhati ne yolda? Ateşi düştü, kilo aldı mı? İstanbul'dan memnun mu? Sen nasılsın? Fazla şişmanlama ha! Kamp meselesi ne oldu? Dört Ağustos'ta giriyor musun? Ankara'ya bilet aldın mı? Ne zaman döneceksin? Bana birer birer bu suallerin cevaplarını yaz, ben ağustos ev kirasını verdim. Elektrik işini hallettim, altı yüz kilo çok kuru odun alıp yerleştirdim. Kömürü dönünce alacağım. Bir ay kadar idare edecek kömürümüz var. Anahtarı kapıyı kilitleyip altından misafir odasına attım. Sen yatak odasını açıp girer, sonra misafir odasının anahtarını alırsın. Ben iyiyim, uykum düzeldi. Bir kilo kadar da aldım. Ha, geçen mektubumda yazmayı unutmuşum, Edremit'e hareket etmeden tartıldım, tam yedi kilo düşmüşüm, 69 kilo olmuşum. On beş günde bu kadar çok zayıflamak beni korkuttu. Ne ise, şimdi iyiyim. Bugün yine tek başıma dağlara çıktım, fakat az kalsın başım derde giriyordu. Dün gece Edremit'te iki casus yakalamışlar, herifler polisin elinden kaçmış, karanlıkta kaybolmuşlar. Bir tanesini birkaç nefer tutmuş, fakat o da bir neferi öldürdükten sonra kaçmaya muvaffak olmuş. Bunun üzerine bütün köylere haber gitmiş. Kahverengi elbiseli, pembe gözlüklü, kısa boylu, şişmanca ve kumral bir casus kaçtı, nerede bulursanız yakalayın, teslim olmazsa vurun, diye emir verilmiş. Paşadağ'daki Yörük köylerinden geçerken korucular beni yakaladılar. Tarife uyuyor diye köyden köye götürdüler. Hatta bir yerde ellerimi arkama bağlamaya kalktılar. Bereket versin candarma telefonu olan bir köye geldik de kaymakama telefon ettim, adam benim ahbabım, hemen bıraktırdı. Yoksa geceyi köylerde, candarma karakollarında geçirecektim. Tesadüfün münasebetsizliğine bak: Casus meselesi tam benim dağa çıkacağım güne rastlıyor... Mustafa Seyit işin alayında, oh olsun deyip duruyor. Kaymakam da kahkahayı basıyor. Ama benim altı saat güneşin altında köyden köye dolaştığım, beş altı korucunun muhafazasında, arkamda köylü çocukları, casus yakalandı diye gezdiğim yanıma kâr kaldı. İşte sana bir sürü havadis. İzmir'de verdiğim adrese muhakkak ve hemen mektup yaz. Ulviye burada değil, annesiyle beraber İstanbul'a gitmiş, daha epeyce kalacak. Onun adresini arkaya yazıyorum, kendisini bul, beraber gezersiniz. Buradan akrabaların, Mustafa'nın annesinin, kendisinin, Emine'nin selamları var. Ben de senin ve Filiz'in hasretle gözlerinizden, yanaklarınızdan öperim sevgili karıcığım. 

Sabahattin Ali 

Ulviye'nin adresi: 

Bayan Ulviye Sutüven

Talimhane, Recep Paşa Caddesi, Modern Apartman

Daire No: 3 

Taksim / İstanbul 

(26) Mektubun içeriğinden Sabahattin Ali'nin 18 Temmuz 1944'te yazdığı mektuptan sonra yazıldığı anlaşılmaktadır.    

Canım Aliye, Ruhum FilizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin