Eren Gökalp Ecran
01.11.2023
... "Sen kim olduğumu bilmiyorsun tabi. Sana kendimi tanıtmayı atlamak hataydı anlaşılan. Birol Keşan ben. Ferhat Keşan'ın babası." Hassiktir. İşte şimdi boku yemiştim.
"Ferhat mı?"
"Ferhat ya. Hatırlarsın, ağzıyla burnunun yerini değiştirdiğin çocuk."Bir insanın hayatı ancak benimki kadar berbat olabilir. Neye elimi atsam elimle beraber kolumu da kaptırıyorum. Bütün hayatımın içine sıçtılar ben de kendi kendimin hayatına sıçtım ama artık yeter. Bir insanın da bir sınırı vardır. Kırmızı çizgisi, sınır noktaları. Benimki de annemdi işte. Ona o kadar bağlıydım ki küçükken onun öldüğü gün ben de ölmüştüm aslında. Yaşayan ölüyüm. Ve şimdi ne yapacağımı bilemediğim nadir anlardan birindeyim. Her şeyi soğukkanlılıkla karşılarım ama şu an yanımda Helen var ve ona bir şey olursa kendimi asla affetmem.
Karşıdaki soğuk sesin sahibi yine konuştu;
"Şimdi tekrar düşün geliyor musun gelmiyor musun?" düşünüyordum. Gitsem ölecektim gitmesem yine ölecektim. En azından korkak olmadığımı görsünler diye gidecektim.
"Geliyorum." dedim ve kapattım. Hışımla ayağa kalktığım an Helen kolumu tuttu.
"Nereye gidiyorsun Gökalp? Arayan kimdi? Ne oluyor bir şey söyle?" dedi.
"Helen şimdi bir yere gitmem gerek. Sen beni burda bekle geç kalırsam adam uçuracak beni. Lütfen beni dinle ve otur." desem de işe yaramadı."Saçmalama tabi ki bende geleceğim. Seni yalnız başına o kurt sofrasına göndermem."
"Helen bak ne olursun zorluk çıkarma hemen gidip geleceğim sana zarar gelmesini istemiyorum." dediğim an Helen kolumdan çekiştirmeye başladı. Ama gitmesine izin vermeyip durdum.
"Hele-"
"Sus ve yürü tek bir itiraz yok hadi." O kadar netti ki karşı çıkamadım bile.
"Başımın belası."
"Gayet de tatlı bir belayım kabul et." dedi ve yine beni güldürmeyi başarmıştı.Arabaya bindik ve gidiyorduk. Adam konumu atmıştı, öncesinde bankaya uğramam gerekiyordu. Malum Bay mafya bozuntusu 1 milyon istiyordu. Sanki bakkaldan ekmek istiyor pezevenk. Her neyse gidip parayı çektim. Helen elimde bir çanta parayı görünce şaşırıp:
"Gökalp allahını seversen sen nasıl bir işe bulaştın ya?" dedi.
"Helen benim böyle bir insan olduğumu en iyi sen bilirsin yapma istersen böyle." dedim ve gazladım. Mekana geldiğimizde bomboş bir arazinin ortasındaydık ve coupe arabam buralara zar zor çıkmıştı. Altı deymesin diye ter dökmüştüm. Terk edilmiş sıvası bile olmayan binaya bakıyorduk Helenle. En sonunda ikimizde hareketlendik ve içeri girdik. Girer girmez kalın bir ses yükseldi.
"Vay vay vay. Yalnız gelmeye bir tarafın yemedi mi Gökalp Bey? Yanında böyle bir hatunla geleceğini bilsem daha nazik olurdum." dediğinde yine sinirlerime dokunmaya başlamıştı.
"Bak Birol efendi buraya paşa paşa geldik uğraştırma da işimizi halledelim. Paranı da getirdim. Al ve beni rahat bırak." deyip çantayı adama uzattım."Bu kadar kolay olacağını düşünmedin herhalde değil mi?" dediği an arkasından 8-10 tane adam bize doğru gelmeye başladı. Ama bu ikimizi de korkutmamıştı çünkü biz Helenle ne çatışmalara katılmıştım hemde ne çatışmalar... Adamların kafasını mı uçurmadık, boyunlarını mı kırmadık daha neler neler. Her neyse ben bunları düşünürken karşıdakilerin silahı olup olmadığını ve hangi elleriyle saldırı yapacaklarını hesaplıyordum. Derken Birol piç piç gülüyordu. Ona göz devirirken adamlar saldırı için hazırlanıyorlardı. Hemen "Helen!" diye bağırdıktan sonra Helen'e yumruk atmaya çalışan pezevengin kolunu tutup çevirdim o tam bir enik gibi uğunurken dizimle karnına bir tane geçirdim ve şimdi yerdeydi. Arkamı dönmemle bir yumruğun gözlerimin önünden kaybolmasını sağlayan tek şey hafifçe aşağı doğru eğilmem olmuştu. Helen de benimle aynı tempoda adamları yere seriyordu. Birkaç adamı daha yere serip tekmeledikten sonra Birol korkuyla yüzüme bakmaya başlamıştı. Sinirden bir kahkaha attım.
"Merak etme Birol efendi seninde oğlundan farkın yok. İkinizde de laf var icraat yok. Kafa var ama işlev yok. Sizin gibisini çok gördüm. Şimdi söyle bakalım ben kimmişim?" derken belimden silahımı çıkarttım ve kafasına dayadım. Helen bu sırada kollarını bağlamış bizi izliyordu. Onu tabi ki öldürmeyecektim ama benden korkmalıydı.
"Söyle Birol'cuğum korkma adım ne benim?"
"Büyüksün Vedat'ın oğlu. Kusuruma bakma."
"Üzgünüm kusura baktım o kadar gelmişim buraya bir çay bile ikram etmeden elimi kana buluyorsun. Ayıp ettin. Ama merak etme ben sana tavşan kanı içireceğim. Kana kana içeceksin. Ölmemek için. Şimdi o bombaları tek tek söktürüyorsun. Ha dersen ki söktürmem. İşte o zaman senden hiç istemediğin bir taraflarından tek tek söküp almasını bilirim. Anlaşıldı mı?" cevap gelmedi ve bağırdım. "Anlaşıldı mı!?""Tamam tamam sakin ol söktüreceğim."
"Güzel. Hadi şimdi hallet beni uğraştırma ölmeni ikimizde istemeyiz." dedim ve cebinden telefonunu çıkartıp ona uzattım.
"Kısa tut." dedim ve Helen'e dönüp göz kırptım. Bu sırada Birol telefonda sürekli 'evet evet oradayız.' 'hızlı olun' gibi cümleleri birkaç kere tekrarladı ve telefonu kapattı. Nedense artık yüzüme korku dolu değil de zafer kazanmış gibi bakıyordu. Kaşlarımı çatıp yüzüne baktığımda neredeyse yarım ağız gülüyordu. Tabi ki bir bok yemişti ama umarım düşündüğüm şeyi yapmamıştır."Birol eğer düşündüğüm şeyi yaptıys-" bile diyemeden 20-30 kişilik bir grup bize doğru koşmaya başlamıştı. Hiç bir zaman bok yemedim ama şimdi baya büyükçe yemiştim.
"Helen beni takip et!" diye bağırdıktan sonra arabaya koşmaya başladım. Helen de arkamdaydı. Birol kansızı kahkaha atıyordu şerefsiz. Beni oyuna getirmişti! Ondan bunun hesabını fitil fitil alacaktım. Ama her şeyin bir zamanı var derler. Çok doğru lafmış. Şimdi paçamızı kurtarmaya çalışıyorduk. Neyse ki arabam yeterince hızlıydı da bir an önce duman olacaktık. Onlar daha silahlarını bellerinden çıkarırken ben gözden kaybolmuştum bile."Gökalp biraz yavaş sür kaza yapacağız!"
"Kaza yapmak şu adrenaline 1000 basar kızım başlatma hızına!" dedim ve daha da hızlı sürdüm. Ara ara dikiz aynasını kontrol ediyordum şimdilik temizdi.
"Helen bir yerine darbe aldın mı? Acıyan yerin varsa hemen hastaneye sürebilirim." dediğimde Helen kendini kontrol ediyordu.
"Bende bir şey yok asıl sen kendini kontrol et."
"Bana bir şey olmaz. Sana olmasın da." dedim. Tam o sırada dikiz aynasında siyah bir Peugeot ve Renault arabaları görünce:"Hassiktir." diye mırıldandım. Helen nereye baktığımı anlayıp arkasını döndü.
"Gökalp? Şimdi ne yapacağız neredeyse dibimizdeler! Biraz gaza bas bu arabaya yetişemezler."dediğinde son sürat sürüyordum arabayı. Ama trafik çok fazlaydı. Şu anları yaşadığıma inanamıyordum. Resmen kovalamaca oynuyordu benle aptal herif.
"Helen hızlıca düşünmemiz gerek. Bir plan yapmalıyız bunlar benim peşimi bırakmaz. Adam evimin altına bomba döşetmiş!"
"Ne?! Gökalp sen bir de bu herifin adamlarını dövdürttün bize! Nasıl kaçacağız? Adam psikopatmış resmen. Hay allahım ya. Dur tamam düşünüyorum." dedi."Uzak bir yer düşün bu adamların beni bulamayacağı bir yer."
"Otelde bulurlar, evin zaten mayın tarlası. Ah stres altındayken düşünemiyorum ben hiç bir şeyi!" dediğinde dikiz aynasına baktım ve arkamızda hiç bir araba göremeyince sakinleştim."Helen sakin ol peşimizde değiller. Kaçtık onlardan şimdi bir yere oturup konuşalım diyeceğim ama bombası olan adam telefonumun sinyalinden beni bulur! O yüzden bir dakika bekle." deyip arabayı tenha bir sokakta durdurmak için sola dönmem gerekiyordu ama malum İstanbul trafiği biraz zorluyordu adamı. En sonunda arabayı köşeye çektim ve Helen'e döndüm.
"Evet şimdi düşünmeye başlamamız lazım. Nereye gidebilirim?" dedim
"Aslında bir süre bende kalabilirsin ama adam sinyalimden beni bulur diyorsun."
"Saçmalama Helen seni de tehlikeye atamam."
dedim.
"Bu arada Gökalp telefonundan kurtulman lazım sinyalini şu an bile almaya başlamış olabilirler." dedi ve cebimden telefonumu çıkarttım. Saat akşam 5'e doğru geliyordu. Telefonumu yakınımda bulduğum bir çöpün içine attım. Ve arabaya geri döndüm. Helen bir anda bağırdı."Gökalp! Buldum. Buldum nereye gideceğini biliyorum!"
"Tamam sakin ol söyle nereye gideceğim?"
"Sizin Muğla'da bir eviniz vardı küçükken orada yaşıyordunuz. Hatta oraya gitmişken annenin mezarını da ziyaret edersin. Orada kimse seni bulamaz." dediğinde ne kadar mantıklı olduğunu düşündüm."Helal be Helen sana! Yine hayatımı kurtardın. Hadi o zaman Birol bizi bulmadan yola koyulalım." dedim ve gaza bastım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurşunlara Dizili Beş Hayat
ChickLit"Hayat herkese eşit midir?" ya da "Kader nedir?" bunun gibi sorular insanların hayatında en az bir kez sorduğu sorulardır çünkü hayat kimseye eşit davranmaz ve kader önceden değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışı anlamına gelse bile kimiler...