Oy verirseniz de çok sevinirim. Bu sayede, bir arayışta olan varsa ona yardımcı olacaksınızdır.★İyi okumalar diliyorum...
*
Yürüdüm... Ne zamandan beri bunu yapıyorum artık bilmiyordum. Güneş sıcaklığını hissettirmeye başlamıştı. Yoldan geçen arabaların sesleri giderek şehre yaklaştığımın habercisiydi. Ama hâlâ varamamıştım. Patika yol sanki sonsuzluğa uzanıyordu. Yürüdükçe kayboluyordum.
Barlas, ters yönde ilerlediğinde ruhumdan bir parça ayrılmıştı sanki. Bunun olması acı verse de geri adım atamazdım. Gitmesi ikimiz için en doğru olanıydı. Yanyana olsaydık başka sebepler çıkacaktı canımızı yakacak olan. Şehirdeki insanlar kendi işinde gücünde bir telaş halinde olsalar da, başka insanların hayatları her zaman daha çekici olmuştur onlar ve diğerleri için... Bir kaçış noktası gibi; nerede kaos oraya hücum ederler.
Mağara adamı ile üstünde masa örtüsü sarılı genç gördüklerinde ne düşünürlerdi?
"Sirkten mi çıkıp geldiler bu soytarılar da kim?"
"Adam kıza bir şey yapmış olmasın?"
"Sanırım dayak yemişler her yerleri mosmor..."
"Kesin bir ahlaksızlık yaptılar..."Zihnimin bir köşesinde bu ihtimaller dönüp dolaşırken patikanın sonuna gelmiştim. Bunu anlamam da normal şartlarda olmamıştı ne yazık ki. Karşımda gördüğüm araç; kornayla karışık fren sesini çıkardığında ben, bir altmış yerde yatıyordum.
Sürekli bir uçurumdan düşüyordum... Asla bitmiyordu... Düştükçe siyah sisler beyaza dönüyordu... Ölüyor muydum? Bu bir geçiş kapısı mıydı?
Parlak beyaz ışığı gördüğümde artık her şey için geç olduğunu anlamıştım. Gerçek dünya az sonra varacağım yerdi...Sonra birden... Durdum... Neyin bunu yaptığını bilmiyorum ancak yukarı doğru aynı hızla çekilmeye başladım. Giderek parlaklık azalıyor ve beyazın en güzel tonuna doğru yaklaşıyordum. Sonra... Yine durdum... Henüz o beyaza ulaşamamıştım.
Dit...dit...dit... Bu ses ne zamandan beri tepemdeydi? Gözümü hafifçe araladığımda hiçbir şey göremedim. Bu sefer de kör mü olmuştum? Bir süre beklediğimde etraftaki nesneler belirginleşmeye başlamıştı. Karşımda bir dolap, sağ tarafımda bir koltuk vardı. En sevmediğim; deri olanlardan. Solumda da o ses çıkaran alet vardı. Sanırım, büyük olasılıkla hastanedeydim.
Kendimi yorgun hissetmiyordum. Sanki uzun zamandır bedenim kapalıymış da şimdi kendine geliyormuş gibi hissediyordum. Bu iyi gelmişti...
Kapı açıldığında kimin geldiğini görmek için başımı hafifçe yana yatırdım. Hemşire elimde bir tepsi ile başıma dikilmişti. Serumu değiştirmeye başlarken uyanık olduğumu gördü.
"Uyandın demek... Nasıl hissediyorsun?"
Konuşmaya çalıştım ancak dudaklarım birbirine öyle yapışmıştı ki açana kadar ikinci bir soru daha gelmişti.
"Ağrı var mı bu kısımda..."
Eliyle karnıma belli belirsiz dokununca, küçük bir karıncalanma dışında bir şey hissetmemiştim. Başımı hayır anlamında sağa sola salladım.
Hemşire, tansiyonumu da ölçtükten sonra konuşacak mecali kendimde bulabilmiştim. Onda da sesim fısıldar gibi çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEMDEM |✔️|
General FictionHer kalp sevgiyi kaldırmaz. Ağır gelir yüreklere... Hak etmek gerekir önce. Emanetse o sevgi kalbi yorar... *Yetişkin içerikli bölümler bulunmaktadır. Rahatsız olanların okumaması önerilir.*