Bu kurgu tamamen hayal ürünüdür lakin yazarın gerçek hayatına dayalı hislerinden oluşturulmuştur.
Pınar Aksoy
Kılıçların evinin tam önünde duruyorduk. Dünden beri heyecandan yatakta dört dönmüştüm. Resmen bir haftadan fazladır aşkın bir süre Asır'ı çok az görmüştüm hatta buna hiç görmedim de denilebilir. Daha fazla o soğukta beklememek için annemlerle hızla dış kapının önüne geldik.
Ben annemlere, annemler bana bakıyordu. Ne oldu dercesine annemlere baktım. Annem ellerindeki kapları gösterdi ve kapıyı çalması gereken kişi böylece ben oluyordum. Kapıya baktım bir süre. Tam çalacakken kapı benim çalmama gerek kalmadan direk açılmıştı.
Kapıyı açmış bizi oldukça sıcak gülümsemeyle selamlayan Asır Kılıç tam karşımda tüm heybetiyle duruyordu. Bakışları hızlıca önce annem ve ablamda dolandı. Anında bakışları onu izlemekte olan bana takılınca yanaklarıma kan hücum etti.
''Hoş geldiniz madamlar!'' dedi neşe dolu sesiyle. Annemle ablam onunla selamlaşırken ben yanan yanaklarımla uğraşıyordum.
Gözleri yine bana kaydı, karşısında utanmış bir adet Pınar görünce annemlere çaktırmadan gülümseyerek bana göz kırptı. Daha fazla burada böyle durmaya devam edersem ablamın dikkatini çekerdim. Ondan dolayı ablamın elindeki börek kabını aldım ve Asır'ın geçmemiz için açtığı yerden hızlıca geçtim.
İçeri girdiğimde beni karşılayan Füsun oldu. Elimdeki kabı aldı ve mutfağa götürdü. Hızlıca geri döndü ve sıkıca beni sarıp sarmaladı.
''Hoş geldin manken yengeciğiim!'' dediğinde hızla koluna çimdik attım. Acı içinde inleyip benden geri çekildi. Acıyan kolunu ovuşturmaya başladı.
''Ya, ne yapıyorsun yenge!'' dedi küçük bir kız çocuğu gibi çemkirdi.
''Bak hala yenge diyor,'' diyerek yanına yaklaştım ve kolunu yakalayıp sözlerime bu sefer daha kısık bir sesle devam ettim, ''Kızım ne yenge diyorsun? Zaten ablamın gözüne çok batıyorum.'' dedim.
Dudağına hemen görünmeyen bir fermuar çekti. Ardından fermuar yaptığı elini cebine sokup cebini bir kaç defa vurdu.
''Merak etme Pınarcığım, görümceler sır tutmak için vardır. Hele ben çok iyi sır tutarım, bahse bile girerim!'' dedi hırslı bir sesle. Bu halleri bana Yağmur'un ikizi olan Sıraç'ı andırıyordu.
Kısa bir kahkaha attım. Tekrardan kollarımı ona sarıp güzelce sarılışımızı yineledim. Füsun'u bu zaman diliminde daha çok tanıyacağımı hissediyordum. Kendisi aşırı şirin ve tatlı bir kızdı. Gayet de kafa dengi biriydi. Kızlarla onu da tanıştırdım. Yağmur zaten onlardan önce tanıştığı için kızlara göre daha hızlı bir uyum sağlamıştı Füsun'a. Eh, aramızda en sosyalimiz olan Asude hiç aldırış etmeden Füsun'u yadırgamamıştı.
Füsun biraz işinin olduğunu söyleyip beni bahçede bırakmıştı. Ağaçtan dökülen yaprakları izlerken ablam ile Poyraz abiyi görmüştüm. En son annemlerle mutfakta olan ablam Poyraz abinin gelmesini görmesi ile annemlerden utana sıkıla izin almaya çalışırken Poyraz abinin mutfağa gelip ablamı kaçırmıştı. Ablamın kızarmış yanaklarla Poyraz abiyi azarlayışını izledim.
Asırla böyle olur muyduk? İlişkimiz böyle devam eder miydi? Ablam ve Poyraz abi gibi her türlü zorluğa katlanabilir miydik? Bütün engellerden el ele çıkabilir miydik? Kendimize bir gelecek, bir yuva kurmayı başarabilir miydik? Yoksa biz sadece gençlik dönemin de sadece kısa ve anlamsız bir ilişki yaşamış önemsiz gençlerden mi olacaktık? Bunun düşüncesi ile irkilmeme engel olamadım. Asır'ın sadece gelip geçici olduğunu düşünmek berbattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıntıları |Yarı Texting|
Teen Fiction~☆~ Boğaç:Biz bugün Oğuz aşkımla Pınar'ı Asır'a aşk mektubu yazarken bulduk Ama nasıl yazmış oğlum Off hayatımın şokunu yaşadım resmen o ne öyle? Asır:OHA ŞU HANİ KUMRAL SAÇLI OLAN SAÇINI DÜZ YAPINCA ÇOK DAHA GÜZEL OLUYOR HATTA ELA GÖZLERİ VAR Oğuz:...