2.8

122 14 46
                                    

Bu zamanda en çok duyduğumuz şey belkide "İnsanlık nereye gidiyor?" sorusudur. Gerçekten de insanlığın bir yerlere gittiğini düşünen bir avuç zavallı vardı.

İnsanlık bir yere gitmezdi. İnsanlığınız ya vardır ya da yoktur. Bir de arada kalanlar vardır. Bu kişilerin aslında insanlığı yoktur ama onlardan daha da kötüdürler. Nasıl mı? Varmış, öyleymiş gibi göstermekten dolayı. İnsanlıkları yoktur ama varmış gibi gösterir sonrada öyle bir an da asıl yüzlerini gösterirler ki sizin insanlığınız da artık kan ağlamıştır. Onların insansızlıkları bizim insanlığımızı öldürüyordu.

Hala sarılı bir şekilde duran ikiliye doğru gidip Haktan'ın ensesinden tuttum. Ensesi parmaklarımın arasında acı içinde atınca inleyip hızla kızdan ayrıldı. Yaptığı şeyin farkına varıp şaşkınlıkla karşısındaki kıza baktı.

Ceren de en az onun kadar şaşırmış olmalıydı ki korku ve şaşkınlık karışımı bir yüz ifadesi ile onu izliyordu. İç çekip ayrılmayı beceremeyen bu ikiliden Haktan'ın kolunu tutup ayağa kaldırdım. Parmaklarımın arasında yalpalayıp dengesini kaybetti. İç çekip daha sert tutup ayakta kalmasına yardımcı oldum.

Şaşkın bakışlar ile bana bakıp olanları anlamaya çalışıyordu. Başımı iki yana sallayıp iç çektim ve elimi Haktandan çektim ve Ceren'e baktım. O da ayağa kalkıp şaşkın bakışlar ile beni izliyordu.

"Elimizde deliller var ve Eğer sende bize yardım edersen o adamı sonsuza dek hapse atabiliriz." Direkt konuya girmem ile yutkunup beni dinlemeye başladı. "Kendine, bedenine ve ruhuna saygın kalıp kalmaması şu an ilgi alanıma girmiyor. Buraya gelmemin en büyük nedeni on üç-on sekiz yaş aralığındaki çocuklarımı bir pedofiliden korumak. O çocukların hayatı bu saatten sonra senin elinde. Bize yardım et ve o adamın pis ellerini çocukların bedeninden uzak tutalım." Kararlı ve net sesim ile dudaklarında acı bir tebessüm yeşerdi.

"Gerçekten de bunu yapabileceğinizi mi sanıyorsunuz? O adamın siyasetçi akrabaları var ve sizin hiçbir deliliniz, önlerine atacağınız insanlar işe yaramaz." Sesindeki alay ile hepimizi süzdü. "Bunları tecrübe ile edindim."

Arkamda duran kadının alaylı sesi ortamda yükseldi. "Peki siyasetçilerden de yüksek mevkide birileri şahitlik yaparsa?"

Bakışlarım hızla Tubayı buldu ve dudaklarında kendini bilmiş bir ifade ile hepimize baktı. Ardından da omzunu silkip bir iki adım atıp yanımıza geldi. "Madem adaleti para ve güç sağlıyor o zaman bırakın da nasıl kazanılacağını hepinize öğreteyim."

Haktan burnunu çekip "Nasıl?" diye sordu.

Tuba kırmızı ojeli tırnaklarına baktı bir süre. Basit bir şeyden bahsedermiş gibi konuşmaya başladı. "Siyasetçiler iki üç kuruş para ile zenginlerin kölesidir." Bakışları hepimizin üzerinde gezindi. "Daha önce çok zengin olan birinin bu işlerle uğraştığını gördünüz mü?" Yüzümüze bakıp yanıtını aradı ve sessizliğimizden yanıtını alınca alayla tebessüm edip devam etti. "Çünkü onlar böyle basit ve köle işlerini yapmazlar. Zenginler emreder ve onlar yapar. Buna da zenginlerin adaleti denir."

Ceren aklı karışmış gibi çatık kaşları ile Tuba'ya baktı. "Peki biz böyle birini nasıl bulacağız?"

Tuba yeniden omuz silkip iki adım gerisinde duran koltuğa doğru ilerleyip oraya oturdu ve sol bacağını sağ bacağının üzerine zarifçe atıp bizi süzdü. "Bulmayacağız."

Haktan ensesini ovup gergin bir ifade ile odada tur atmaya başladı. "Ee, o zaman ne si..." Cümlesini yarıda bırakıp Ceren'e baktı ve hemen sonra boğazını temizleyip devam etti. "Ne halt yiyeceğiz biz?"

İkilinin gergin hali ile gülüp Tuba'nın hemen yanına oturdum. "Eray Turgutalp ve Tuba Yartaşı diye iki kişiyi tanıyorum. Bence onlar yeterli." Keyifli sesim ile Tuba'nın gözündeki ışıltı daha da artarken Haktan ve Ceren şaşkınlıklarını dile getirmekte asla pintilik yapmamıştı.

KEKRE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin