Bölüm 5:

23 5 9
                                    

<<< "Bu topraklarda güneş doğmaz, papatya. Güneş hala umudu olan insanlar için doğar. Ben ve benim gibiler geceye mahkum olurlar." >>>


"Uyuyamıyor musun?"

Titrek bir nefes vererek, Birsha'ya baktım. Yine o koltukta otururken kılıcını kavramış, başı eğik bir şekilde oturuyordu. O kadar çok sıkı tutuyordu ki kılıcını, yeniden beyazlaşmıştı parmak uçları.

Birsha başını kaldırmadan, saçlarını gözlerinin önünde tutmaya devam ederken, "Uyumamayı tercih ediyorum." dedi. "Diken üzerinde durmak zorundayız, her an bir asker birliği buraya ulaşabilir sonuçta. Ama benim için endişelenmeyin küçük hanım, dilediğiniz kadar uyuyabilirsiniz."

Tekrardan doğan güneşe bakarken derin bir iç çektim. Yavaşça yataktan dışarıya sarkıttım ayaklarımı. Saten kumaş tenime çarparken, siyah saçlarım yavaşça omuzlarımdan düştü. "Onun için endişelenmeyin, şunun için endişelenmeyin küçük hanım. Sana demedim mi? Bana Matilda diyebilirsin. Ayrıca ağabeyim gibi davranmayı kes."

"Her an boynuma doğrultulabilecek bir kılıç ihtimaliyle yaşıyorsam, nasıl bir şeyler için endişelenmem?"

Birsha'nın parmakları yavaşça gevşeyerek kılıcını bıraktı. Bu sefer başını kaldırarak bana bakmaya karar vermiş gibi görünüyordu. Birkaç kere dudaklarını aralayarak bakışlarıyla etrafı süzdü. "Pekala..." Nefesi titrek, sanki geçmemesi gereken bir çizgiyi geçmiş gibi. "Uyuyabileceğimi sanmıyorum."

Şaşkınlıkla Birsha'ya bakarken, aklıma gördüğüm kabuslar geldi. Birsha ne kadar kılıç kullanmayı bilen birisi de olsa, belki de tıpkı benim gibi kabuslarla mücadele ediyordu. "Kabus mu görüyorsun?" Ayaklarımı ahşap zemine koyarken kendimi dikkatlice havaya kaldırdım. Bir aynanın karşısında geçtiğimde ne kadar berbat göründüğümü fark ederek parmaklarımı saçlarımın arasında gezdirdim.

Birsha oturduğu koltuktan kalkarken hemen yanımda duruverdi. Elleriyle saçlarımı düzeltirken, sanki bu yapılacak en normal şeymiş gibi basit bir ifadeye sahipti.

Tekrar başını kaldırıp aynaya baktığında onunla göz göze geldim. "Buna kabus demezdim." Dedi. Parmaklarıyla siyah saçlarımı teker teker araladı. "İstemediğim için değil aslında. İstesem bile uyuyamıyorum. Ne kadar denersem deneyeyim, diğer insanların aksine geceleri uyumam pek mümkün olmuyor. Belki de bir asker olduğumdandır."

Şimdi saçlarımı örmeye başlarken, cebinden çıkardığı uzun bir iplik parçasını avucuna aldı. "Ne yapıyorsun?" diye sordum. Riana dışında ilk defa birisi saçlarımı... Örüyordu.

"Saçlarınızı örüyorum. Bunu istememiş miydiniz?" Birsha sesinde alayla sırıttı. Hemen sonrasında ördüğü saçlarımı uzun iplikle bağladı. "İşte... Böylesi daha iyi. Eminim ki geceye kadar sizi idare edecektir."

Birsha'nın tekrar arkasını döndüğünü gördüğümde, "Bir... Tedavisi yok mu?" Diye sordum. Belki biraz fazla meraklı davranıyordum. Belki de bu kadar meraklı olmamalıydım. Ancak ağabeyim ve babacığımdan gördüğüm kadarıyla uyuyamamak yeterince ağır bir belaydı. Sanki göğsümü ikiye ayıran bir yıldırım varmış gibi, onları düşünmeye devam etmek ne acı verici bir şeydi.

Birsha tekrar kılıcını avucuna alarak kavradı. "Var tabii. Olmaz mı? Artık çoğu hastalığın bir tedavisi var biliyorsunuz." Tekrar arkasını dönerek gülümsedi. "Ama tedavi olmak istediğimden pek emin değilim. Bir kefaret gibi hissettiriyor bu, asla telafi edemeyeceğim günahlar için bir kefaret."

"Kefareti olmayan günah yoktur." Dedim. Birsha aniden donmuş gibi tökezledi. Sanki en büyük suçumu itiraf etmişim gibi, ağzı açık bakıyordu bana. Birkaç kere öksürerek boğazımı temizledim. "Ağabeyim böyle söylerdi." Diye açıkladım. "Ona göre kefareti olmayan günah yoktu. Çünkü kalbimizin derinliklerinden pişmanlığımız o günahların kefaretini ödemek için yeterliydi. Bir insanın pişman olma süreci kolay bir şey değil zira. Attığın her adımdan, söylediğin her kelimeden ölesiye pişman olmak her insanın yapabileceği bir şey de değil."

AnemoneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin