Bölüm 13:

12 3 0
                                    


<<< "Düşen her yağmur damlası, tanrının gözyaşıdır." >>>


İlk yudumu alır almaz sanki karıncalar ele geçirmişti bedenimi. Kollarım karıncalanıyor, parmaklarım titriyor, dilim yanıyordu.

Zehir gibiydi tadı, asla içmek istemeyeceğim bir şeydi ama çekiyordu kendine beni. Parmaklarımın sardığı bardağı çarptım masaya. Bardak titreyerek şıkırdadı.

"Bir tane daha istiyorum." dedim, hala damaklarımda içkinin tadını alabiliyorken avucumun tersiyle sildim onu. Ziven çoktan birkaç şişe içmişti ve buna rağmen içmeye devam ediyordu. İşin tuhaf tarafı ise; Hiç etkilenmiş bile görünmüyordu!

Atlas masaya çarptığım bardağa bakarken tuttuğu şişeyi geri çekti. "Olmaz." dedi, kaşlarını çatarak baktı bana. "Daha fazla içirmeyeceğim s-sana... Çoktan sarhoş olmuşsun!"

Gözlerimi devirmem birkaç saniyemi bile almamıştı, "Sarhoş değilim." Homurdanmaya başlamış, bardağı bırakmıştım. İşaret parmağımı Atlas'ın yüzüne doğru çevirirken, "Sarhoş olan sensin!" diye bağırdım. Kelimeleri yutmuyordum, bundan emindim. "Baksana—" derin bir nefes alarak kalktım ayağa. "Kekeliyorsun be. Gelmiş bana sarhoşsun diyorsun!"

Ama bir şekilde dünya dönüyormuş gibi görünüyordu. Belki de gerçekten sarhoş olmuştum.

Neredeyse dengemi kaybedip arkaya doğru devrilirken, Atlas bileğimden yakalamış, beni havada tutmuştu. Bir koluyla beni belimden destekliyordu. Kocaman bedeninin yanında küçücük kaldığımı çok kolay hissediyordum.

"N'apıyorsun sen?" diye fısıldadım Atlas'ın yüzüne doğru. Bana çok yakın duruyordu, neredeyse yeni çıkmış sakallarını net bir şekilde görebiliyordum. Ve şakağındaki yara acı verici bir şekilde gerçek görünüyordu.

"D-düşüyordun." dedi Atlas, aniden yüzü pancar kırmızısı gibi kızarmış, dudaklarından sıcak nefesler çıkmaya başlamıştı. "Yardım ettim ben de sana... Etmese miydim?" Her kelimenin çıkışıyla daha çok titriyordu dudakları.

Kaşlarımı çattım. Bir elimle yanağına dokundum yavaşça. "Niçin titriyorsun?" diye soruyordum ancak Atlas cevabı vermeden önce tuttuğu belimi bıraktı. Kalçam sert zemine çarptığında dudaklarımdan küçük bir inleme kaçmıştı.

"Atlas!" diye bağırdım. "Hem tutup hem niye bırakıyorsun yahu!" Yaşarmış gözlerimi silerken kafamı kaldırıp Atlas'a bakmaya çalıştım. Oysa Atlas başka bir şişe bulmuş kafasına dikmişti.

Kulakları o kadar kızarıktı ki, gerçekten alevli çukurlara düşmüş gibi görünüyordu.

"Ne aptalsın ama Tilda—" Ziven, odanın ta diğer tarafında içki içmeye devam ediyordu. Yine de bir şekilde olan biten her şeye şahitlik etmeyi başarıyordu. Ziven, gün geçtikçe Birsha'dan daha çok tuhaflaşıyordu. Ve ben bunu adlandıramıyordum bile.

"İçkiye karşı zayıf düştüğünü görmüyor musun? Tabii kimse bir Virtus kadar iyi olamaz ki! Bak bana hala içebiliyorum—"

Birsha aniden Ziven'in elindeki şişeyi kaptı ve kaldırdı. Refleksleri harika olan Ziven, bu sefer sanki susuz kalmış bir balık gibiydi. "Virtus, ha?"

Birsha kocaman sırıtırken, "Pek öyle görünmüyor, gümüş kafa. Yoksa yaşın sonunda kendini gösteriyor mu?" diye alay etti. Sonra şişeyi başka bir tarafa koydu.

"Zeytin kafa—" Ziven aniden konuşmayı kestiğinde öne doğru eğildi. Avuçlarını dudaklarına götürmeden önce inleyerek yutkunuyordu.

"Sakın... Sakın dağ ayısı, yapma!" Birsha geri çekilmek üzereydi, neredeyse geri çekilmeyi başarmıştı ancak Ziven daha çok öne eğilirken Birsha'nın ayaklarına doğru kustu.

AnemoneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin