Bölüm 6:

21 6 5
                                    


<<< "Ama unutma ki bu aşağılık dünyadasın: Çoğu zaman kötülüğü baş tacı edip, İyiliği çılgınlık sayan bu dünyada." >>>


Daha çok gençken, henüz reşit olma törenimi yapmamışken, babacığım kucağında oturabileceğim kadar küçükken hayat bana toz pembe görünürdü. Hoş, pembe rengini bir ayrı severdim o zamanlar. Kalbimde savaş nedir bilmeyen küçük bir çocuğun ruhu yaşıyordu.

"Bir kraliçe sadık olmalı!" diye haykırdım. Minik ellerim belimdeyken, babacığıma gururla gülümsüyordum. "Ayrıca bir kral halkına hizmet etmeli, değil mi babacığım? Ve asla kraliçeyi üzmemeli!"

Babacığımın yorgun elleri saçlarımı okşarken, "Başka ne biliyorsun Matilda'cığım?" diye sormuştu. "Söyle bana. Yıllarını alsa bile dinlerim seni ben."

Başımı babacığımın omzuna yaslayarak gözlerimi kapatmıştım. "Bilmiyorum ki. Kimse bana bir kraliçenin veya kralın ne yaptığını söylemiyor! Herkes çok zor olduğunu söylüyor ama, neden zor ki mesela? Açıklama talep ediyorum baba!"

Babacığımın gülüşünde kayboluyordum. Annemi çok özleyen babacığıma göre, ben neredeyse annem ile aynı görünüyormuşum. Bu yüzden babacığım bana hep ayrı bir sevgi beslerdi. "Sevgili Matilda'm, benim biriciğim..." Diye hitap ederdi hep bana. "Mutlu olmanı istiyorum, yavrum. Bu kraliyet ailesinin kaderi altında boğulmasan ne güzel olurdu."

"Neden boğulayım ki?" demiştim ona. "Ben yüzmeyi biliyorum sonuçta. Çok gençken öğrettin bana babacığım! Hatırlamıyor musun?"

"Hatırlıyorum elbette. Unutmak nasıl mümkün? Neredeyse boğuluyordun."

Babacığımın tatlı sesine, sarayın hoş havasına ve öten kuşların seslerine mahrum kalacağımı hiç düşünmezdim ki. Ve şimdi biraz olsun avucumda tutabildiğim tek kişiyi de kaybediyorken, delirmemek için zar zor bir dala tutunuyorken, nasıl olur da boğulmam ben?

"Birsha!"

Kendimi yatağın çarşafları arasında bulduğumda nefes nefese kalktım ayağa. İlk adımım da dizlerim titremiş olsa da umursamadım. Camdan dışarıya baktığım da güneşin neredeyse döngüsünü tamamlamak üzere olduğunu fark ettim. Birsha ile yaptığımız kahvaltı zamanında güneş daha yeni doğmuştu oysa.

Ne kadar süre kaybetmiştim? Ne kadar geride kalmıştım? Şimdi koşarsam, Birsha'yı kurtarabilir miydim? Ellerim hala titriyorken, boğazımda bir daha doğmayacağını sandığım yumruyu tekrar hissederken, ne yapmalıydım?

Üzerime bulduğum ilk hırkayı sararken, en azından merdivenlerden düşmemeye çabalıyordum. Ahşabın sinir edici gıcırtısıyla Nanny'nin dikkatini çekmiş olmalıyım ki, kapıya giden yolda bana bakıyordu.

"Sorun nedir kızım?" diye sordu. Nefesleri öncekinin aksine daha sağlam görünüyordu. "Kocan bir süre önce çıktı. Henüz dönmedi, uyuduğunu söylemişti bana. Uyku tutmadı mı?"

'Lanet olası Birsha ve onun yalanları.' Gözlerimde biriken yaşı bir çırpıyla silerken, "Ona bakmaya gideceğim." Dedim. "Şimdiye kadar dönmesi gerekiyordu. Birsha bu krallığın vatandaşı değil... Eğer askerler tarafından yakalanırsa-"

Ve Nanny'nin yüzü yavaşça ekşiyordu. Korkunç bir haber almış bir çocuk gibi, sevdiklerinin ölüm haberini duymuş bir insan gibi görünüyordu. Kaşları çatık, eli titriyordu. "Ah canım..." diye fısıldadı. "Umuyorum ki yakalanmamıştır..."

AnemoneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin