Bölüm 12:

24 5 0
                                    

<<< "Ölü kuşları gökyüzüne gömebilir misin?" >>>



Kızıl kana bulanmış ince çakıl taşlarını kapatıyordu bütün gölgem. Güneş artık tepemde değildi, arkamda kalıyor, gölgem taşların üzerine düşerken, gökyüzü günü bitiriyordu.

Güneş sönüyordu. Bulutlar kararıyor, yıldızlar gökyüzünde bir kez daha beliriyordu. Dünyam kararıyordu benim.

Sanki etrafımdaki bütün sesler susmuş, yalnızca atan kalbimin sesini duyabiliyor, damarlarımda dolaşan lav misali kanı hissedebiliyordum.

Ve gözlerim... Gözlerim ötemde asılı kalmış Nanny'nin bedeninden ayrılmıyordu bir türlü. Artık hareket etmeyen yıpranmış parmakları, artık açılmayan gözleri, artık atmayan kalbine bakmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

Birsha'yı göremesem bile hissedebiliyordum. Sağ elimi tutuyor, yavaşça ovalıyor, sanki yapabildiği tek teselli veriyordu bana.

Teselliye ihtiyacım yoktu ki; Baksa gözlerime görürdü. Ben ağlamıyordum bile. Gözlerim sadece ıslak, görüşümü bozuyordu. Sanki yaşlar akmamaya inatmış gibi, kirpiklerime dağılıyor kuruyor gidiyordu.

Teselliye ihtiyacı olan ben değildim.

Arkamızdaki ormanın derinliklerinden bir hışırtı duydum. Ve ilk defa o zaman arkamı döndüm. İlk defa Nanny'nin bedeninden ayırmıştım gözlerimi.

Karanlığın içerisinden, gümüş saçlara sahip, bir kurtarıcı gibi görünen Ziven çıktı. Bize doğru koşarken beline bağlı katanası toprağa çarpıyor, taşları fırlatıyordu arkasına. Buz grisi gözleri, gökyüzünün kararmasıyla daha da bir parlak görünüyordu sanki.

Merak ediyordum; Acaba o kristal gözlerinde üzüntüye bir yer verilmiş miydi? Nanny'nin ölümü onu da etkilemiş miydi?

Öyle olsa bile, Ziven göstermezdi ki bunu. Ziven güçlüydü. Ziven benim olmadığım, olamayacağım bir şekilde benden daha güçlüydü.

Sanki karşımda Marcus varmış gibi, sesi kulaklarımdaydı. Yeşil gözleri acıyla parlıyordu. 'Yüreğin gücünü yalnızca sen bilirsin.' diyordu bana.

'Kalbinin zayıf olduğunu düşünüyorsan, bırak öyle olsun. Zayıflığı kabul etmek güçlü olmanın ilk kuralıdır.'

Güçlü olmak, tüm mesele buydu değil mi? Kimse üzerine basamasın diye güçlü olmalıydı insan.

Ziven şimdi dibimizde duruyorken, "Gitmemiz gerekiyor!" diye haykırdı. Omuzlarımdan yaklar yakalamaz çekip kaldırmaya çalıştı beni havaya. Dizlerimdeki yaralardan akan kan taşların üzerine tekrar damlıyor, taşları daha çok kırmızıya boyuyordu.

Birsha uzaklaşmama rağmen elimi bırakmadan tutuyordu avuçlarının arasında. Ziven'in bütün itirazlarına rağmen kara gözleriyle bana bakıyor, beni izliyordu. Sonra yavaşça elimi bıraktı ve dizlerinin üzerine çökerek bir elini sağ dizinin üzerine koydu. Diğerini ise göğsüne gelecek şekilde yerleştirdi. "Size bir yemin ettim. Sahip olduğum sadakat yalnızca sizin içindir, küçük hanım."

"Bana emrederseniz sizin için yapamayacağım hiçbir şey yok." Kafasını kaldırıp bana baktı. Öyle kara bakıyordu ki gözleri, geceye gömülmüştü ruhum. Ziven ise beni daha da çok havaya kaldırarak, "Kes şunu!" diye haykırdı.

"Şimdi bunların zamanı mı? Buradan gitmeliyiz, askerlerin bizi fark etmesi an meselesi! Güçlüyüm ama herkesi koruyamam!"

Birsha hala bana bakıyorken Ziven'i görmezden geliyordu. "Sizin için cellat da olurum ben." Sesi o kadar güçlü geliyordu ki kulaklarıma. Yumdum gözlerimi, bir kez olsun Birsha'ya söylemek istedim.

AnemoneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin