Umursamaz görünmek ve umursamaz olmak kesinlikle farklı şeylerdi. Biri siyahken biri beyazdı. Umursamaz olanın daha şanslı olduğunu söylememe gerek var mı? Salonun ortasında oturmuş bu tanımadığım kadının delici bakışlarına maruz kalırken, Karan açtığı televizyondan bir belgesel izliyordu. Evet. Belgesel. Birazdan şu aslanın ceylanı parçaladığı sahneyi yaşamak üzere olduğumu hissetsem de umursamaz görünmeye çalıştım. Karanın çeyreği kadarını başardıysam ne mutlu bana.
"Çok güzle ya! Sanki az önce düzüşmek üzere olan siz değilmişsiniz gibi! Ne kadar rahatsınız öyle!"
Evet. Sanırım başlıyoruz. Bakışlarım istemeden de olsa Karan'ı bulduğunda o kadınla baktığını gördüm. İkisinin kendi aralarında yaptığı bu sessiz savaşın ucu bana dokunmadan yukarı çıkmak istiyordum. Ama nefes alırken bile dikkatleri üzerime çekmekten korkarken, neden öyle bir ateş hattına atlayayım ki? Bu yüzden içimdeki aptal savaşa bir son verip sessizce olacakları izledim.
Karan, televizyonu kapattığında gergin olan ortam daha da gerildi. Şuan Karan'ın değil de Ediz'in yanımda olmasını ne çok isterdim. En azından adam normaldi. İşim gereği bir çok ortama girip çıkmıştım. Ve Ediz gerçekten mükemmeldi. Çok kafa bir adamdı yanındayken bu bir hafta su gibi geçmişti. Ama Karan'la daha bir gün bile olmadan kırk yaş yaşlanmıştım. Ölümüm kesinlikle bu adamın elinden olacaktı. Bundan adım kadar eminim.
"Işıl! Abinin yanına siktirip gidecek misin? Yoksa ben mi göndereyim?"
Tek kaşımı kaldırıp merakla ikisini izlemeye devam ettim. Abi derken? Adının Işıl olduğunu öğrendiğim bu kadının abisi kimdi ki? Üstelik bu adamın bir tek bana hödük olmaması birazcık hoşuma gitmişti. Karakteri bozukmuş. Bunu da tescillemem iyi oldu. Kadın öfkeli bakışları kısa biran beni bulsa da yeniden Karan'a döndü.
"Benimle doğru konuş!"
Karan bıkkın bir nefes alıp ayağa kalktı.
"Her neyse! Ne halt yapmak istiyorsan yap. Ben yatıyorum."
İstemeden de olsa bakışlarım saati buldu. Daha saat dokuzdu. Dokuz. Bu saatte çocuklar bile ayakta oturturken bu adam neyin kafasını yaşıyordu? Işıl da öfkeyle ayaklandı.
"Kaç tabi! En iyi yaptığın şeyi yapıp kaç! Sonuçta beni nikâh masasında da korkak gibi bırakıp kaçmadın mı? Zora geldiğinde hep bunu yapıyorsun Karan."
Karan, Işıl'a doğru birkaç adım attığında gözlerimi kıstım. Şuan deli gibi tuzlu çekirdek istemişti canım. Bu ortamı tamamlayacak en güzel şey kesinlikle oydu.
"Işıl. Nikâh günü yaptığın haltı kimseye söylememen, unuttuğum anlamına gelmiyor. Abinin hatırına sustum. Herkesin gözünde tek suçlu oldum. Şimdi kapat çeneni siktir git buradan! Yoksa kendime verdiğim sözü unutur! Seni bitiririm."
Işıl'ın titreyen bedeni ile tek kaşımı havya kaldırdım. Bu kadın kimdi? Ve Karan gibi bir adamı aldatma gafletine nasıl düşmüştü? Karan'ın Berk'e ortak dediğine göre onun kadar varlıklı olmalıydı. Üstelik yalan söyleyemem. Bu adam Berk'le kıyaslanamayacak kadar yakışıklıydı. Gri gözleri. Erkeksi bir yüz hattı. Dolgun sıcak dudaklar. Kumral tenini tamamlayan dalgalı, açık kahve bir saç. Yüzünde yeni yeni çıkmaya başlayan kirli sakalı ile dehşet yakışıklıydı. Tabi bu büyü! O zehir dili ortaya çıkana kadar devam ediyordu. Lanet ağzını açtığı an ondan nefret ediyordum.
Sonunda yelkenleri suya indiren kadın adımlarını çıkışa doğru yönlendirdi. Karan'a son bir bakış atıp yalvaran bir tonda konuştu.
"Lütfen bundan kimseye bahsetme. Bir daha karşına çıkmayacağım. Söz veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GARDENYA +18
Action"Benim gibi bir kadın mı?" Geri çekildiğinde kollarımı da serbest bırakmıştı. Bakışlarındaki alay dolu gülümseme ile kalbimde bir sızı hissettim. "Yapma ama Elisa! Bu yaşta bu başarı! Kimse bedenini satmadan bu kadar yükselemez. Merak etme seni yar...