Bazen hayatın size değil, sizin hayata sunduğunuz fırsatlar değerlendirilir.
--
Sıkıntıyla iç geçirerek önümde duran edebiyat kitabına baktım. Bir yerden başlamam gerekiyordu, sınav haftası tüm sayısal dersleri boşlayıp sözele yükleniyordum ve bu cidden yorucu oluyordu. O yüzden düzenli ve planlı çalışmam gerektiğine inanıyordum. Zorlanarak da olsa kitabın kapağını kaldırdım, ilk sayfasını açtım ve boş gözlerle sayfaya baktım.
"Pekâlâ, işte başlıyoruz."
Tüm dikkatimi vererek çalışma masama iyice yaklaştım ve sandalyemde doğruldum. Sade ve şekersiz kahvemden bir yudum aldım ve bütün konsantremi topladığıma inanarak ortamdaki sessizlik eşliğinde okumaya başladım. Her bir harfi, her bir kelimeyi özenle, anlaya anlaya okuyor, beynime kazıyordum.
Lise hayatım boyunca sözel derslerde sorunum olmuştu, aslında pek kötü değildim ama sınavlar berbattı. Sözeldeki en yüksek notum altmış dörttü ve ben mükemmelliyetçi biriydim. Yazılı kağıdında yazan yüz notunu kendi gözlerimle görmem, egomu ve inancımı körükleyip daha fazla hırslanmam gerekiyordu.
Tam iyice dikkatimi topladım, okuduklarımın zihnime yerleştiğini hissediyorum derken odanın içinde yankılanan telefon sesi bütün konsantrasyonumu yerle bir etti. Sakin kalmaya çalışarak yavaşça ayağa kalktım ve yatağımın yanına fırlattığım çantamdan telefonumu çıkardım. Ekrandaki gizli numara yazısını görünce bir an tereddütte kalsam da cevapladım ve telefonu kulağıma koydum. Sabırsızlık ve sinir dolu bir sesle konuşmaya başladım.
"Kimsin sen?"
Cevap gelmiyordu. İyice sinirlenerek sorumu tekrarladım. Karşılaştığım cevap yine aynıydı, sessizlik. Telefonu kapatıp yatağımın üstüne fırlattım.
"Puşta bak, beni ders çalıştığım saatlerde aramaya cesaret edip bütün dikkatimi dağıttığı yetmiyormuş gibi bir de cevap vermeyip kendince itlik yapıyor."
Derin bir nefes alarak tekrardan sandalyeme oturdum ve kahvemden büyük bir yudum alarak okumaya devam ettim. Kararlıydım; gerekirse sabaha kadar çalışıp ezber yapacak, aynı cümleyi yirmi defa okuyacaktım.
Esnemeye başlamamla saatin kaç olduğuna bakmayı akıl ettim. Gözlerimi masamın üstündeki küçük saate çevirmemle "Şaka mı bu?" demem bir oldu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti, çalışmaya başladığımda saat sekiz buçuktu ve şu an tam biri elli sekiz geçiyordu. Gürültüyle kitabı kapatarak kendimi yatağıma bıraktım ve gözlerimi karşımdaki boş, siyah duvara diktim. Çoğu kişi geceleri tavanı izlerken ben karşımdaki duvarı izleyip gelecek planları yapıyordum. Hayatımın kusursuz ve mükemmel bir şekilde işleyeceğine emindim, tüm çalışmamın karşılığını o zaman alacaktım. Çoğu kişiye göre düşünce yapım saçma gelse de bana göre oldukça mantıklıydı, mesela başka bir kız gece bu saatlere kadar efkarlanmasını sağlayan şarkılar dinleyip aşık olduğu kişi düşünürken ben oturup tek sorunum olan sözel dersleri düzeltmeye çalışıyordum. İşte aramızdaki bu farkı seviyordum, ben kendimi günden güne geliştirirken onlar günden güne çökertiyordu. Önüne gelene kocaman, aptal bir gülümseme vermek yerine gerekli olduğunda ufak bir tebessüm yeterliydi. Mesela benim yaptığım gibi, aramızdaki bu farkı da seviyordum. Şimdiye kadar sadece okuldaki öğretmenlerim ve bir iki kişi için genelde tek bir çizgi gibi duran dudaklarımı hafifçe yukarıya doğru kıvırmıştım. Yeterli olanı bu, cıvıklaşmanın lüzumu yoktu.
İyice derin düşüncelere dalmışken göz kapaklarımın bağımsızlığını ilan etmesiyle fazla zorlanmadan uyumaya karar verdim. Gözlerimi kapattığım anda başka bir dünyaya geçiş yapıyordum. Her gece normal rüyalar görmek yerine yetimhane temalı kabuslar görüyor, çoğu sabah kalktığımda ıslak bir yastık ve aynaya baktığımda soluk bir suratla karşılaşıyordum. Orada yaşadığım şeyleri düşünerek bir kere daha insanların acımasızlığından, merhametsizliğinden ve başka bir insana acı verince zevk duyan kalbinden nefret ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhsal
Teen FictionBirbirlerinden güç alan iki ayrı ruha, iki ayrı bedene ve iki ayrı kalbe sahipti onlar. Bu olgular her ne kadar birbirlerinden ayrı olsa da, görünmez bir iple bağlanmışlardı sanki. Bedenleri sıkıca kenetlenen ve sonsuzluk vaat eden kalplere, ruhları...