11. Bölüm

2.3K 191 11
                                    

Ecel yaklaşırsa ölüm kaçınılmazdır.

--

Dakikalardır aralıksız koşuyorduk, yorulmaya başlamıştım. Sesimi yüksek tutmak için çaba sarfederek önümden koşan Altan'a bir şeyler demeye çalıştım.

"Daha gelmedik mi şu lanet sokağa?!"

Nefes alış verişleri hızlandığı için kesik kesik konuşarak cevap verdi.

"Önümüzdeki arabayı görmüyor musun?"

Bir şey dememe fırsat kalmadan gözüme siyah bir Mercedes - Benz SLS AMG çarptı. Saniyeler sonra arabanın yanındaydık, Altan hızla cebinden anahtarları çıkardı ve kapıların kilidini açtı. Ön koltuğa geçmek için elimi kapının kulpuna attım, aynı anda da Altan'la konuşuyordum.

"Bu kadar parayı nereden buluyorsunuz? Buğra'da da bu tür arabalar vardı."

Arabanın içine geçip kapıyı kapattığımda Altan'a bakmak için başımı sol tarafıma çevirmiştim, gördüklerim karşısında neredeyse küçük dilimi yutuyordum.

Buğra, şoför kapısını açıp Altan'ı dışarıya çekmişti ve ölesiye dövüyordu. Aceleyle arabadan inip yanlarına gittim; Altan'ın şimdiden ağzı yüzü yamulmuştu, burnundan akan kan karanlığa rağmen belli oluyordu.

"Ulan bıktım ikinizden de! Başından beri beni salak yerine koyup bir şeyler planlamaya çalışıyorsunuz."

Dediğinin üstüne bir yumruk daha savurdu ve Altan'ın yere düşmesini sağladı. Yeniden eğilip onu yerden kaldırdıktan sonra bakışları beni buldu.

"Hatırlıyor musun Başak, birkaç gün önce bana bir şey demiştin."

Zorlukla ağzımı aralayıp cevap vermeye çalıştım.

"Ne demiştim?"

"Yüzünde kas oynatmasan bile gözlerin senin kontrolün altında olmadan her şeyi deşifre eder."

Altan'ın suratına bir tane daha geçirirken konuşmaya devam etti.

"Başından beri gözlerindeki duyguyu gizlemeye çalışıyorsun, ve başkalarına karşı başarılı da oluyorsun. Bunlar bana işlemez, sen ne yaşadıysan aynılarını ben de yaşadım ve insanların bakışlarını ele geçirip aklından geçenleri çözebiliyorum; aynı size yaptığım gibi."

Hiçbir şey demeyerek Altan'a dayak atışını izledim, bilincini kaybedene kadar dövmüştü. Sonunda tiksinircesine bedenini yere fırlattı, sanırım onu bayıltmıştı. Altan'a yardım etmem veya bağırmam gerekmiyordu çünkü başından beri ona güvenmemiştim. Hatta bu sahneyi bile tahmin edebilmiştim, ama yine de kaçma ihtimalimizin düşük olmasına rağmen bir umutla bu işe girişmiştim.

Altan'ı yere attıktan sonra Buğra belindeki tabancayı çıkardı, ucunda susturucu vardı. Gözünü bile kırpmadan defalarca Altan'ın bedenine ateş etti. Tepkisiz bir şekilde izliyordum, kaçmaya çalışamazdım. Hiç beklemediğim bir anda elindeki tabancayı bana doğrulttu, gözlerini nefret bürümüştü.

"Artık ne olacaksa olsun. Hapise mi girerim, yoksa daha ağır bir ceza mı alırım bilmiyorum ama eğer bir ceza çekeceksem de vicdanımın rahat olması gerekiyor."

Tetiği çekti, sesli bir şekilde yutkundum.

"İnsanları öldürdükten sonra vicdanın rahatlıyor mu?"

"Anlayamazsın."

Ateş etmek üzereydi, namluyu kafama doğrultmuştu. Gözlerimi kırpmadan gözlerinin tam içine odaklanmıştım; öleceksem de boynum dik, korkusuz bir şekilde ölecektim.

Karanlık sokaktaki ölüm sessizliği, hiç beklemediğim anda bir şişenin kırılma sesiyle bozuldu. Arkadan gelen biri Buğra'nın ensesinde büyük bir şişeyi patlatmıştı, aniden dikkatini bana değil de arkadaki kişiye yöneltti. Hâlâ ayaktaydı ama dengesini kaybetmişti, ona vuran adam Buğra'nın silahı kendisine doğrultmasına fırsat vermeden suratına bir yumruk attı ve Buğra o dengesizlikle yere savruldu. Bakışlarım kirli sakallı, tuhaf giyinişli, uzun boylu ve metrelerce öteden bile insanın burnuna içki kokusunun gelmesini sağlayan adama kaydığında çarpık bir şekilde sırıtarak göğüslerime baktığını fark ettim.

"Kahramanının bu gecelik meleği olmaya ne dersin?"

Yine yüzüme fahişe gülüşümü takıp gözlerimdeki iğrenç ifadeyle adama doğru yaklaştım. Tam elini belime atacağı sırada bileğini havada yakaladım ve ters çevirerek adamın bağırışlarını izledim. Diğer eliyle saçlarımdan tutmaya çalışmıştı, fırsat vermeden kasıklarına tekmeyi geçirdim.  Hâlâ direniyordu, bir ara arkamdan gelen ses dikkatimi dağıttı ve o anki boşluğumla henüz adını bilmediğim pis herif iki elimi de tek eliyle sıkıca tutarak arkamda birleştirdi, boşta kalan eliyle de saçlarımdan tutmuş; kafamı aşağıya doğru çekiyordu. Canımın acımasına rağmen çıt çıkarmıyordum, saçlarımı o kadar hızlı çekiyordu ki yarısının koptuğuna emindim. O sırada arkadan güçlü bir kol belimi yakaladı ve beni arabaya doğru fırlattı, Buğra'yı görünce nedensiz yere sevinmiştim. Sanırım böyleleriyle olmaktansa Buğra'nın beni öldürmesi daha cazip geliyordu.

"Hiç uğraşamam seninle." deyip adama sağlam bir yumruk attıktan sonra hızlı hareketlerle yerden silahını alıp birkaç el ateş etti. Ve bir ölü beden daha.

O kadar iğrenç bir yerdeydik ki, sanki bu sokak sadece fuhuş ve uyuşturucu için inşa edilmişti. Her türlü kirli şeylerin olduğu, iğrenç bir semtteydik. Zaten yolda gelirken bar, diskotek, meyhane gibi yerlerin çok fazla olduğunu gördüğümde anlamıştım. Normalde barların zararı olmazdı, ama buradakilerin fuhuşa veya başka bir şeye çalışan farklı bir yanlarının olduğuna emindim.

Buğra sinir krizi geçiriyormuş gibi görünüyordu, Altan'la öldürdüğü diğer adamın cesedini arabanın bagajına atıp kapatmıştı. Saniyeler sonra hiçbir şey olmamış gibi anahtarı aldı ve arabanın kapılarını kilitledi. Tabancayı yeniden beline sokarken kolumdan çekiştirerek az önce geldiğimiz yere doğru yürümeye başladı.

"Çıldırdın mı sen!"

"Bu gece bu iş bitecek, sadece senle Murat kaldınız. Yarın sabah huzurlu bir şekilde uyanacağım, dayanamıyorum artık. Her şey bitiyor."

RuhsalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin