7. Bölüm

3K 265 9
                                    

Sahip olduğunuz anlık şansı değerlendiremeyip hakkınızı kaybedince oynama sırasını karşı tarafa devredersiniz.

--

Buğra'dan,

Sinirle telefonu kulağımdan çekip kapattım ve cebime koydum. Ne demek Başak'ın telefonundan yerinizi tespit ettiler? Resmen sinirden delirmiştim, her zaman ustalıkla çalışıyordum ve böyle bir ayrıntıyı kaçırmam akıl almaz bir şeydi. Başak'ın telefon sinyallerinden yerimizi bulmuşlardı, aslında normalde yirmi dört saat geçmeden kayıp ilanı çıkartılıp aramaya başlanmaz ama ellerinde kamera kayıtları varmış. Kör noktada işimi hallettiğimi sanıyordum, benim bilmediğim küçük ve eski bir kitapçının kamerası her şeyi adım adım kaydetmiş. Sakinleşmeye çalışarak sol elimi başımın üzerine koydum ve parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Başak'ı buradan çıkarıp başka bir yere götürmem gerekiyordu. Tabi şu gittiğim her yere sürüklediğim lanet cesetleri de. Aslında onlara ihtiyacım yoktu, sadece ceset koleksiyonu yapıyordum ve bunların yanına Başak'ınkinin de eklenmesini istiyordum.

Tam arkamı döndüğüm sırada Başak'ın yerinde olmadığını fark ettim. Kapı açıktı, kaçmış olmalıydı.

"Lanet olsun! Bugün bu kadar fazla hata yaptığıma inanamıyorum!"

Aceleyle tavanda asılı olan adamları oradan indirdim, tam sürükleyerek arabaya taşıyacağım sırada aklıma gelen müthiş bir planla duraksadım. Bu iki ölü beden işime yarayabilirdi. Hızla sürüklemeye çalıştığım cesedi diğerinin yanına atarak deponun diğer ucundaki büyük kolilere doğru yöneldim. Yanlarına vardığımda eğilip içlerindeki oldukça yüksek kitlelere zarar verebilecek patlayıcıları bir dakika sonra patlaması için ayarladım. İşe yarayacağını pek sanmıyordum çünkü patlamadan sonra işlevini görmezdi ama yine de ne olur ne olmaz diye sahte kimliğimi rastgele bir yere fırlattım, Başak'la kendime ölü süsü verecektim. Patlamadan sonra cesetler otopside incelenemeyecek kadar zarar görecekleri için iki yanmış beden bizimkiler sanılacaktı. Fazla zaman kaybetmeden hızla koşarak depodan çıktım ve hemen arabaya bindim. Aceleyle motoru çalıştırarak gazı kökledim ve anayola çıktım. Yaklaşık otuz saniye sonra kulaklarımı dolduran müthiş bir patlama sesiyle keyiflendim, burası ıssız bir yer olsa da şehir merkezine fazla uzak değildi ve eminim ki bu ses şehir halkı tarafından duyulmuştu.

Telefon sinyallerini ve patlama sesini de ele alırsak birazdan bütün İzmir Emniyet Müdürlüğü burada olurdu. Umarım buraya geldiklerinde öldüğümüze inanırlar, çünkü eşgalimdan beni tanımışlardır ve mutlaka Erzurumda'kilere haber vermişlerdir.

Tüm bunları kafamdan atarak asıl amacıma odaklandım. Şimdilik düşünmem gereken tek şey Başak'tı. Ayağımı hafifçe gaz pedalının üstünden çekerek arabanın biraz yavaşlamasını sağladım, dikkatli gözlerle etrafıma bakıyordum. Tüm bunların gerçekleşmesi ve Başak'ın kaçması yaklaşık beş dakika sürmüştü, fazla uzaklaşması mümkün değildi. Ormanlığa girmiş olamaz, çünkü telefonunu yanına almamıştı ve kaybolma ihtimalini göze alamazdı. Zeki kızımız anayola çıkıp yardım istemeyi planlıyordu, ama katilinin ondan daha zeki olduğu ayrıntısını atlamıştı. Onu elimden kaçırdığım için büyük ihtimalle bana salak muamelesi yapacaktı, umrumda olacağı söylenemez çünkü bugün her zamankinin aksine fazla dalgın ve stresliydim.

Bir yandan düşünüyor bir yandan da dikkatle çevremi inceliyordum. Yavaşça ilerlemeye devam ederken bir kaç metre ötedeki siyah hırkalı biri gözüme çarptı. Başka biri de olabilirdi ama büyük ihtimalle Başak'tı, böyle bir duruş anca ona ait olabilirdi. Arkadan bile tanınıyordu, doğrusu duruşu ve çevresindekilere karşı davranışı takdir edilesiydi. Ama bu onun bir Yayber olduğu gerçeğini değiştirmez, o da ölümü hak ediyor. İyice yaklaştığım sırada beni fark etmemesi için özen gösterip ona yakın bir mesafede arabayı durdurdum ve dörtlüleri yakarak sürücü koltuğundan indim. Eğer arabayla direk yanına gitseydim ormana doğru kaçabilirdi ve bu zaman kaybetmeme sebep olurdu.

Hızlı ve sessiz adımlarla ona doğru ilerleyip tam arkasında durdum ve elimi ağzına bastırıp onu kendime doğru çevirdim. Ne zamandandır gizlemeye çalıştığı korkuyu şimdi gözlerinde görebiliyordum. Zafer kazandığımı belli eden bir ifadeyle ona gülümsedim ve konuşmasına fırsat vermeden çekiştirerek arabanın yanına getirdim. Arka kapıyı açıp onu hızla içeri attım ve ön koltuktaki ipi alarak seri bir şekilde ellerini bağladım. Kapısını kapattıktan sonra sürücü koltuğunun olduğu tarafa doğru ilerledim, kapıyı açıp arabaya bindim. Bindiğim gibi konuşmaya başlamıştı, sesini duymamazlıktan gelerek motoru çalıştırdım ve hızla ilerlemeye başladım. Her ne kadar duymamazlıktan gelmeye çalışsam da bir yerden sonra çekilmez oluyordu.

"Susmayacak mısın?"

"Karakter sadece insanlara özgü bir şeydir, sende karakter olmaması normal çünkü insan değilsin. Bir hayvanın bile duyguları var, onlar kadar olamıyorsun. Gereksiz varlık!"

Cevap vermek yerine oflayıp arabayı durdurdum ve torpido gözündeki koli bantını aldım. Arabadan inmeden ellerimi arkaya doğru uzattım ve saçlarından tutarak kafasını kendime doğru yakınlaştırdım. Hızlı bir şekilde ağzını bantladıktan sonra rahatlamış bir şekilde sürücü koltuğuna geri döndüm ve yeniden arabayı çalıştırarak gaza yüklendim.

Kamera kayıtlarında plakayı da görmüş olmalılardı, arabayı depoda bırakamazdım çünkü bir şekilde ilerlememiz gerekiyordu ve bu yayayken mümkün olmazdı. En iyisi Altan'dan yeni bir araba getirmesini isteyip şimdikini bu yol üzerinde bir yerlere saklamaktı, yönünü de ters çevirdiğimde arabayı bulduklarında depoya gelirken bulunmamak için uzakta bir yerlere sakladığımı düşüneceklerdi. Planımın ayrıntılarını düşünürken arka kapılardan birinin kulpunun oynadığını duydum ve kafamı hafifçe geriye doğru çevirdim. Tahmin ettiğim gibi, serbest kalan parmaklarıyla kapıyı açmaya çalışmıştı. Bugün dalgın olabilirdim ama kapıları kilitlemeyi unutacak kadar da salak değildim.

"Kapılar kilitli boşuna uğraşma."

Umursamaz bir sesle konuştuktan sonra bir süre bantın arkasından konuşmaya çalışınca çıkardığı tuhaf sesleri dinleyip gülmeye başladım. Bu kız kendini çok zeki sanıyordu.

Etrafıma bakınmaya başladığımda iyice uzaklaşmış olduğumuzu gördüm ve arabayı ormanlığın içine doğru sürdüm. Büyük çalıların arkasında durduktan sonra hızla aşağıya indim. Aceleyle Başak'ı da indirdim ve ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladım. Başak beni yavaşlatıyordu, yürümemek için direniyordu. Sonunda dayanamayarak tek seferde onu kucağıma aldım. Bedeninin yarısı sırtımdan aşağıya doğru sarkıyordu ve bağlı elleriyle bana vurmaya çalışıyordu. Rahatsız olmamaya çalışarak adımlarımı biraz daha hızlandırdım ve boşta kalan elimle cebimden telefonumu çıkardım. Altan'ı aradıktan sonra kulağıma koydum ve açmasını beklemeye başladım. Üç dört çalıştan sonra telefon açılmıştı.

"Ne yaptın Buğra?"

"Gelince anlatırım, sen dediğim evi hazırladın mı?"

"Evet, birde şimdi isteyeceğini tahmin ederek bir araba kiraladım ve sana yeni bir telefon hattı aldım."

"Güzel. Gözüme girmeye başladın, buradaki ormanın sonunda olan toprak yolu biliyorsun. Arabayı alıp oraya gel, ben de sevgili kurbanımla birlikte geliyorum."

Vereceği cevabı beklemeden hızla telefonu kapatıp sim kartını çıkardım ve parçaladım. Başak sırtımda hâlâ debeleniyordu, umursamayarak keyifle yoluma devam ettim. Şimdi şans benden yanaydı, her şey yavaş yavaş yoluna giriyordu.

RuhsalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin