BÖLÜM 18 Beklenmedik

4 2 0
                                    

 içerik kan , şiddet , ölüm ve vahşet içermektedir.

Düşman ı en rahat olduğu yerde bulmalısın.
 
 
Mardin’in otantik taş evlerini gördüğünde Kinyas içinde huzur ve mutluluk dolu birkaç an yaşamıştı. Her ne kadar sıkıntılı bir dönem de geçiriyor olsa mardin’in binlerce yıllık doğal mimarisi Kinyasın belki de içini ısıtmıştı. Neticede buranın şarapları kinyasın vazgeçilmezleriydi. Hoş Mardin şarabını sevmesinin asıl sebebi lezzetinden çok inkayesin Mardin şaraplarını düşkünlüğü idi ama gene de mardin’i seviyordu.
 Neredeyse 4 gündür yoldaydılar, Mardin’e görüşmek istedikleri kişinin yanına gelesiye kadar kinyas en az yedi ,sekiz yerle irtibata geçmişti. Yeni stratejisine göre yapacağı mücadelede. Nilay ve klanından bazı kurtları Cin boyutuna belli sürelerde de olsa geçirmesi gerektiğini biliyordu ve bunu yapabilecek tek kişi görürlerdi. Bulunması lazımdı. Nasıl bulacağını biliyordu elbet ama zaman alacağını da biliyordu Görü çok az kişinin bildiği bir karakterdi.
 En son bir Görüyle görüşeli neredeyse 2.500 yıl olmuştu. O günden bugüne bir daha hiçbir Görü ile irtibata geçmemişti. Kinyasın ihtiyacı da olmamıştı. Dünya artık eski dünya değildi çünkü bugün ise bir Görüye ihtiyacı olduğu kesindi. Görüler, babadan oğla gibi bir silsilesi olmayan rastlantısal çocuklarda ortaya çıkan birnevi hint mitolojisindeki Neankarnasyon misali bir yapı içerisindeydi. Doğru çocuk bulunur, Yetiştirilir ve ölüm vakti geldiğinde bütün bilgi o çocuğa aktarıldı. Artık çocuk binlerce yılın anı ve birikimiyle yeni bir insan olurdu ,büyük bilinç dünyanın belki yaşayan en eski bilinci bu şekilde taze bedenlerde aktarılmaya devam ederdi.
 Her ne kadar kinyas Görüler ile görüşmüyor olsa da sistemlerini ve yapılarını biliyordu. Ulaşabileceği belli kaynaklar muhakkak vardı ve temas ederek belli İpuçlarıyla birkaç bölge gezip en son Suriye’de halep’te görüştüğü kişiden bu çağın Görüsünün  mardin’de yaşadığını öğrendi ,Görüyü bulmasından daha çok mutlu olduğu şey ise Görüyü, bulacağı söylenen yerin bir şarap evi olmasıydı.
 Kinyas nilay ve harald Mardin’in Taş zemini dar sokaklarında ağır adımlarla yürüyorlardı. Gidecekleri yeri nilay gps'ten bakmış ,ara ara telefonumu kontrol ederek yol tayini yapıyordu. Nihayetinde artık teknoloji çağında olmalarının nimetlerini kullanmayı nilay seviyordu Kinyasal saçma gelse de O hâlâ sorup tarif alma yönteminin daha samimi olduğunu düşünse de nilay’a uydu ve telefona güvendi.
 “Hedefiniz  sağda kalacaktır” dedi. Telefondaki kadın mı? Erkek mi ? olduğu belli olmayan üniseks yapay zeka. Bu hedeflerine amaçlarına geldiklerinin sinyali miydi? Önden nilay girdi İçerisi sakindi çok insan yoktu zaten saatte daha erkendi. Böylesinin daha iyi olacağını düşünmüşlerdi? Arkasından harald girdi. Harald içeri girdiğinde yaptığı tek şey etrafı kontrol etmek, giriş çıkışlara bakmak ve içerde tehdit oluşturabilecek bir unsurun olup olmadığını kontrol etmek olmuştu. Harald için aradıkları kişinin bir önemi yoktu. Harald için güvenlik ve hayatta kalmak önemliydi. Eski mekana son girerse Kinyas oldu. Bu mekanı biliyordu ,çok uzun yıllar önce bir kez belki 2 kez daha geldiğini hatırlıyordu. Görünün burada olacağı aklının ucundan bile geçmezdi, işte burada burnunun dibindeydi.
 Kinyas içeri girdiğinde ilk fark ettiği şey mekanın kasası denilebilecek alışveriş yapılan yerde oturan 13 yaşlarında yaşına göre tuhaf giyinmiş bir kız çocuğu oldu. Kız. Ilk 2 giren kişiye aldırmasa da kinyasa gülümseyen bir bakış atıp ve elindeki tableti tekrar döndü. “Zamanın gençliği, akılları, fikirleri oyun oynamakta” dedi içinden. Son zamanlarda gördüğü en yoğun manzara tablet ya da telefonlardan sürekli oyun oynayan, sürekli sosyal medyaya giren Insanlardı. Artık insanlık etrafını bırakmış ,etkileşim bırakmış ,tüm hayatı avuçlarının içinde tuttukları beyaz bir ekrana bağlamışlardı. Belki de Âzâzîl’nin gelmesi fena olmaz diye düşündü bir anda. Sonra düşüncesini ne kadar saçma olduğunu düşünüp vazgeçti.
Mekanın ıssızlığını ve neredeyse hiç kimsenin olmadığını kinyasta ilk görüşte fark etti. Ama o harald gibi önce güvenli çıkış veya içeride bir tehlike var mı diye bakma gereği bile duymadı. Nihayetinde tehlike kinyasın zaten en yakın arkadaşlarından birisiydi Biliyordu ,kasadaki tuhaf giyimli küçük kız tabletinde bir şeyler oynarken hâlâ arada göz ucuyla bu iri yarı karizmatik güçlü adamı izliyor gibiydi. “Alışık değil böyle insanlar görmeye” fedi Kinyas, buna yordu.
kinyas ve nilayla Harald ın artık oturmak için ilerlediği küçük kürsü denilen masalara doğru gittiler. Bu oturma alanları güneydoğu’ya özgü küçük masalardan oluşan ve etrafında tabure tarzı 4 ayaklı örgü hasırdan oluşmuş kürsü diye tabir edilen oturaklardan oluşuyordu. Ilk bakışta çok rahatsız edici görünse de bölge halkının çok sevdiği ve aslında gereksiz derecede kullanımı rahat masalarda bunlar. Gerçi kinyas ve kinyasını cüssesi kürsünün üzerine çok kaba görünse de gene de oturmuşlardı oturma düzenlerihafif eğik olmalarından dolayı başların birbirine yakın olmasını sağlıyordu. “burada mı acaba?” Diye sordu nilay tek odak noktası görünün kim olduğuydu? Günler geçiyordu. Doğu Nilay ın öldürmek için hayatını adadığı iblis’in kontrolündeydi. Ahren-Mar Ağır ve zor planlar yapıyor olmalıydı, amacı artık belliydi ,amacı Doğuyu onlara öldürmekti, en azından bedensel olarak.
 “Anlayacağız kızım” dedi Görüntülerle daha önce birkaç temasım oldu ve “Tecrübelerime dayanarak beni tanımaları lazım” diye söyledi. Nilay şaşırmış gibi bakmıyor olsa da aslında şaşırmıştı. Çünkü kinyası neredeyse 3.000 yıldır hiçbir görüyle temas kurmadığını da söylemişti. Nasıl tanıyabilirerdi diye sordu kendi kendine. Evet genetik hafızaları olduğunu anlatmıştı ama. Neticede 3.000 yıldan bahsediyordu. Bu nesilde yaşayan bir insan 3.000 yıl önceki bir hadiseyi nasıl hatırlayabilir di, yetenekleri ne olursa olsun.
 Artık yarım saate yakındır oturuyorlar. Hiç kimse gelip ne istediklerini sormadı, sipariş almadı, garson yoktu sadece masada oturan ve ara ara tabletinden başını kaldırıp onlara doğru hafif küçük bakışlar atan tuhaf giyimli bir kız çocuğu vardı. Kinyas bu süre zarfında kız çocuğuna birkaç kez göz takıldı, Kıvır kıvır saçları olan esmer kavruk tenli bir kızdı. Belli ki bölgenin. Yoğun arap ailelerinden birine mensuptu. Zaten Mardin kozmopolit yapısı gereği geçmişte Ermeni yerleşkesi olsa da günümüzde ağırlıkla Arapların ve Kürtlerin yaşadığı az sayıda Türkün olduğu bir etnik yapıya sahipti. Inançlar olarak da çok büyük bir mozaikte. Hıristiyan Müslüman ve birçok mezhep burada bir arada huzur içinde yaşıyordu. Şehir eski kısmı sanki tarih öncesi çağlarda gibiydi,  Buraya ilk geldiği dönemi hatırladı, inkayes ile gelmişlerdi ,o yıl belki en mutlu oldukları yıldı. Binlerce yıllık platonik aşktan sonra. Inkayes ile aralarındaki duyguları paylaşmışlar artık birlikteliklerini ilan etmişler ve aşkla sevgiyle, arzuyla ,şehvetle geçen uzun bir süreç yaşamışlardı bu süreç içerisinde de ikisi dönemin tanrı kralı ve tanrıça kraliçesi olmalarına rağmen bölgeye normal 2 insan gibi gelip bir müddet de kalmışlardı, o zaman Mardin küçücük bir köydü ama gene benzer bir doğası vardı. O zaman da burayı çok sevmişti ve o günden sonra da sevmeye devam etmişti.
 Artık neredeyse  bir saat geçmişti kinyas sonunda bu enteresan bir takım elbise giyen, kıvırcık saçlı, küçük kız çocuğuna seslenme gereği hissetti. Belli ki yanlarına gelen olmayacaktı. En azından mekanın sahibini ki muhtemel ki bu kızın babasıydı Sorabilir ,ondan Görü ile ilgili bilgi alabilirdi. “Küçük hanım” dedi bir tık yüksek bir tonla sesi boş mekanda eko yapıyor ,taş duvarlardan kırılan ses tekrar etrafta yankılanırken, küçük kız başını bu kez daha dik kaldırdı ve cevap vermedi. Gülümsemedi, mimik dahi yapmadı. Sadece yaşından beklenmeyecek bir sakinlik ve sükunetle tableti masaya bıraktı ve olduğu yerden kalkıp ağır adımlarla masalarına doğru yürümeye başladı.
 Kinyas yan dönerek baktığı manzarada gelen kişinin boyutuna ve fiziki görüntüsünü göz ardı etse sanki kendine güvenen olgun ne yaptığını bilen bir insanın adımlarını gördüğüne yemin edebilirdi. Manzara 13 14 yaşlarında bir kız çocuğu iken ,endam olgun bir insandı. Kızın üzerinde tam erkek kıyafeti olmasa da erkeksi bir takım elbise vardı , ağır adımlarla direk kinyasın yüzüne bakarak onlara doğru gelmeye devam ediyordu. Artık aralarında sadece 2 adım kalmışken kız yan masadan bir kürsü aldı ve Harald ile Kinyasın arasına oturdu. Harald ve nilay ise hala merakla ne olacağına bakıyorlardı.
 Küçük kız masaya oturduğunda harald gayri ihtiyarı biraz sola kayarak kızın rahat oturmasını sağladı. Küçük kız önce haraltın yüzüne baktı, sonra nilay’a hafif bir gülümseme attı ve ensonunda ise Kinyas'a döndü. Kinyasın gözlerinin içine ,o Iri gözlerine bakıyordu. Ama kinyas bakan şeyin ne olduğunu anlamıştı ,genç kız artık konuşma vaktinin geldiğini fark etti  “Çok uzun zaman oldu. Bu kadar uzun yıllar sonra seni bize getiren Ne Kinyas Drakulas’ın oğlu.”
 Evet, bu cümle merakları gidermişti. Gelen küçük kız Görünün ta kendisi. Ama şaşkınlık artık 3 suratta ayan beyan ortadaydı. Hiçbiri böyle küçük bir kız çocuğu beklemiyordu. Karşılarında en azından olgun , yaşı yerinde bir adam veya kadın olacağını varsayıyorlardı. Yaratıcı herşeye rağmen üçlüyü şaşırtabiliyordu. “Sen çok küçüksün” dedi nilay gayri ihtiyari bir şekilde belki de onun o masum yüzünde kendi çocukluğu onun yaşlarındayken geçirdiği travma tik vahşet gelmişti. Ama kız çok olgun ve dirayetli görünüyordu” ,küçük çok görecelidir yavrum” dedi konuşmaya sanki torun’a konuşan bir büyüanne gibi başladı. “Biz bir bedende yaşayan binlerce bilinç binlerce rubuz biz bedenlerin dışındayız ve bizim için bedenin yaşı değil, içindeki bilincimiz önemlidir” diye devam etti , tekrar kinyasa döndü “Evet Drakulas'ın oğlu bunca yıl sonra niçin geldin”
 
BUZ KITASI...
Ahren -mar sağuk salonda ilk kez ruhunun ısındığını hissediyordu ,tam 12 bin yıl beklemişti bu günler için ve değmişti.
Salonu çok ama çok büyüktü, bu salonda binlerce yıldır yalnızlığın hükmünü sürüyordu, geçmeyen binlerce uzun yıl ama artık zaman gelmişti, hem sözünü tutup intikamını alacak hem efendisinin Âzâzîl in dünyaya ğeçişi için hazırlık yapıp iblis kapısını açacaktı.intikam kaybolan zamanın telafisiydi ,artık biliyordu çünkü tatmin oluyordu.
Tüm bunları düşünürken duydu onun sesini , ses Nehira’nın sesiydi , kadın saplantılı bir biçimde iblis kapısını açmak için Mücadele ediyor. Bu uğurda dünyanın dört bir tarafında arayışlarını , kutsal emanetleri toplayıp sürecini yürütüyordu. Ahren-mar aslında nehira’ya hiç güvenmiyordu, zaten tek anlaştığı da Nehira  değildi ,diğer ortağının kim olduğuyla ilgili zaten fikir de beyan edemezdi, yine de nehirayla bir işbirliği vardı. Nehira ona hem kinyası vermişti yani intikam alma hakkı tanımıştı ,hem efendisini dünyaya geçirmenin yolunu açmıştı.
 Ahren- Mar cin kapısının açılıp oradan cinlerin dünyaya geçtiğini ilk duyduğunda çok şaşırmıştı ve ilk tepkisi “Çok geç kalındı ama olduğunu gördüğüme sevindim “demişti ,buz kıtasından çok nadir çıkıyordu sadece belli ayinler, belli ritüeller için ayrılıyor İnsan dünyasına zihnen de olsa geçip belli süreçlerdeki ayinlerini gerçekleştiriyordu. Aslında binlerce yıldır tek amaç Âzâzil'i  dünyaya geçirebilmektedi , bu uğurda birçok dereler yapılmış ,birçok kandan çocuklar tohumlatılmıştı. Neticede insanları kontrol edebiliyorlardı ama güçlü kan, asil kan ve güçlü insanlar gerekiyordu, uzun yıllardır bedenlerini kullanacakları insanları kendileri üretmeye başlamışlardı. Tabii bunun yolu da kullandıkları insanların bedenleriyle başka insanları çiftleştiririp hamile bırakmaktı. Bu uğurda belki çok can yanmıştı ama istedikleri güçlü bedene ancak böyle uğraşıyorlardı.
 Tabii ki bugüne kadar Böltirik'in oğlu Doğu gibi bir bedene hiç hükmetmişti. Beden kanının gücünü taşıyordu. Onun zihninde iken bile doğuyla mücadele etmek zorunda kalıyordu. Ammavelakin bu bedenin gücü çok ama çok yüksekti “Ölmesi yazık olacak” dedi içinden. Intikam için gereken buydu Nehira bir kez daha seslendi “Ahren- Mar"
 Seni dinliyorum Nehira dei ahren mar. Nehirayla bu hafta dördüncü kez görüyorlardı. Artık sürecin sonuna yaklaşılmış birçok emanet toparlanmış. Iblis kapısı açılmak üzere hazırlanıyordu. Artık lazım olan şey ışık, kanı idi bunun için görüşüyordu Ahren- Mar ile. Görüşmeleri neredeyse 45 dakika sürdü yorucu ve uzun bir sohbetti. Nehira İnkayes ve Truh un bulduğunu uygun zamanda kapının açılacağı dönemde kanlarını almak için. Adamlarını yollayacağını, anlatıyordu. Bu güzel haberdi çünkü kinyasın kanını almak değil Kinyasın oğlunun ölümünü izlemesini görmek istiyordu, kinyas yaşamalıydı, kendi oğlunu katletmenin acısıyla yaşamalıydı ,Aynı Ahren- Mar ın 12.000 yıldır yaşadığı gibi.
 Nehira görüşmeyi bitirmeden Kinyas sordu. Ahren -mar bir gülümsemeyle henüz “harekete geçmedi ama geçecek ve karşısında Oğlunu bulacak, Oğlunun kanını dökerken zevkle izleyeceğim” diyordu. Nehira duyduklarından memnundu ,artık kinyas diye bir sorunu olmadığını düşünüyordu ve bu durumu fırsata çevirmek için Ahren-Mar dan süreci uzatmasını, intikamını anladığını ama azazil in dünyaya geçişi için Kinyası mümkün olduğu kadar uzun oyalaması gerektiğini söyledi. Duydukları Ahren-Mar hoşuna gitmemişti. O bir an evvel intikamını yaşamak istiyordu. 12.000 yıl gibi uzun bir süre Sabretmişti ama kadın haklıydı. Iblis kapısının ve sonrasında Cehennem kapısının açılması için azazil in dünyaya geçebilmesi için en büyük tehditlerin başında kinyas geliyordu. O nedenle oyalaması gerektiğini o da biliyordu ve. Istemese de Nehira nın söylediklerini onayladı “gerektiği kadar zaman kazanacaksın merak etme” dedi.
 Görüşme bittiğinde Ahren-Mar ın zihni çok yorulmuştu Nehira her geçen gün daha da güçleniyordu, artık dünyanın her yerinden  astral olarak ulaşıp resmen telepati yöntemiyle irtibat kuruyorlardı. Kadın artık cin boyutundaki bir Iblisle bile zihin yoluyla ulaşabiliyordu. Gücünün daha ne kadar ilerleyeceğini Ahem -Mar bile kestiremiyordu ama düşman olmadıkları sürece sıkıntı yoktu artık ikisi aynı safta idi.
“Neredeyse 3.000 yıl oldu ve beni hatırlıyorsun öyle mi” Dedi Kinyas, Evet, Görülerin birbirlerinin hafızalarını aldıklarını ve taşıdıklarını biliyordu. Ama yine de 3.000 yıl önceki bir görüşmeyi bu kadar rahat hatırlayıp. Kinyası bir anda tanıyacağını tahmin etmiyordu. Son bir saattir yaşadıkları aklımdan hızlı bir şekilde geçti. Belli ki daha kapıdan ilk girdiği anda bu kız çocuğu kinyası tanımıştı. Tabletten ara ara göz ucuyla bakmasının sebebi ortaya çıkmıştı ve muhtemel ki niye geldiğini Öğrenmek istiyordu ama Doğru anı bekliyordu. O kinyası tanımış olabilirdi lakin kinyas 13 yaşındaki bir kız çocuğunun Görü olacağını tahmin edemezdi.
 “Daha önceki görüştüğüm görüler çok daha yaşlı ve olgundu ,sen çok küçüksün” dedi Kinyas.Cümle daha devam ederken küçük kızın yüzüne bir gülümseme geldi ,daha kinyası lafı biter bitmez “daha önce bizimle görüştüklerini de kullandığım bedenler bir önceki görünün ömrünün sonunda geçtiği bedenler evet genelde ileri yaşlarda oluruz ama çok nadir de olsa bir sonraki görü bir önceki görünün kanından olabilir ,benden önceki görü benim dedemdi ,maalesef gerektiğinden erken öldü, ben Daha 9 yaşındayken yeni görü oldum ama biliyorsun ki bizim için yaş diye bir kavram yoktur ,Bir kez görü oldun mu artık Dünyayla yaşıt sayılırsın ,biz Senden önce de ,senin atalarından önce de vardık insanlığın tarihi Biziz” cümleler çok sakin ve cuul söyleniyordu ,kısa bir es verip nilay’ın yüzüne baktı ve tekrar kinyasa dönerek “günümüz tabiriyle en basit anlamıyla biz yaratıcının kayıt cihazıyız biliyorsun.” Dedi. Biliyordu çünkü Kinyas ilk kez bir görüyle 8500 yıl önce görüşmüş ve o dönem bütün bunları dinleyip öğrenmişti. Görüler, insanlık kadar eskiydi. Tanrının seçilmişleriydi. Ve bir görü öldüğünde Yerine geçecek olanın bütün bilinci ondan önceki bütün görevlerin bilinciyle doluyordu. Devasa bir harddisk gibi.
 Nilay” Baba neyi bekliyoruz? Hadi artık” dercesine Kinyasın elini tutarak onun dikkatini çekti. Buraya gelmelerinin bir amacı vardı evet bu küçük kız çocuğu ya da Büyük hanım çok ilgi çekici bir konuydu ama bunlar için çok ama çok zamanları olabilirdi. Ölmezlerse. Kinyas mesajı aldı ve gelme konularına döndü. Kızın yüzüne bakıp samimi ve içten bir tavrıyla. “Senden bir isteğim var, bunun için geldim” Dedi.
 Genç kız basit bir baş hareketiyle. Devam etmesini istedi Ve kinyas artık Yakın zamanda olana bitene anlatmaya başlamıştı. Görü dinlediği, duyduğu hiçbir şeye şaşırmış gibi durmuyordu. Sanki her şey olmuştu ve o yaşamıştı. Ama henüz olmamıştı. Nilay bir anda araya girdi sanki bütün bunları biliyorsun gibi duruyorsun dedi. Görü Nilay’a bakmaksızın “siz insanların güzel bir lafı var tarih tekerrürden ibarettir ve evet, biz bunu geçmişte bir kez yaşadık değilmi, kinyas” Dedi. Doğru söylüyordu, cin kapısı daha önce bir kez açılmak üzereydi ve yine doğru söylüyordu iyilik ile kötünün savaşı hep ama hep vardı.
 Görü  Kinyasdan bütün olanı biteni dinledikten sonra istediği şeyleri sordu, Kinyas ancak bir görünüm verebileceği tılsım ve büyülerle götürebileceği kadar adamını alıp cin boyutuna geçirmek istiyordu. Artık savaş cin boyutuna taşınması gerekiyor. Görü kısa bir duraksamadan sonra “ bilirsin ki biz Cin ,insan ,iblis ,melek fark etmeksizin hiçbir zaman, hiçbirine karışmayız. Biz sadece kayıt tutarız, biz sadece izleriz. Ama bugün kıyamet yakın ,bizleri yaratan ,bu kıyametin olmasını isteyeceğini zannetmiyorum. O nedenle size yardım edeceğim”. Dedi. Talepler yapılmış, istekler söylenmişti, cevap ise tatmin ediciydi..

BÖLTİRİK (UYANIŞ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin