🔸6.BÖLÜM: GÜVENLİ BÖLGE

212 28 3
                                    

Polislerden kısa ama daha kaslı olanı pantolonunun kemerini düzelttikten sonra öne eğildi. Geniş omuzlarını saran temiz üniforma gerilirken işaret parmağının arkasını iki kez cama vurdu. Diğer polis daha zayıf, daha uzun ve daha gergindi. Arabanın önünde gergin bir ifadeyle duruyordu ve her olası ihtimale karşı, ellerinden biri belinde asılı olan silahın üzerinden ayrılmıyordu. Duruşu tetikte, anlık tepki vermeye hazır bir şekildeydi. İfadesi de pek sakin değildi. Gözleri cam gibiydi. Biz de bir terslik olduğunu bildiği belliydi. Barista kendi tarafında olan camı -O hâlâ sağlamdı- indirirken hissediyor olduğum gerginlik had safhaya ulaştı. Yükselen sinir dalgasını bastırmak için derin bir nefes aldım ve kucağımda duran ellerimi sıktım. Polisten kaçacak olsa hiç durmazdı, diye hatırlattım kendi kendime. Bu düşünce biraz sakinleşmeme yardımcı oldu. Omuzlarım gevşedi, ellerimi sıkmayı bıraktım.

Daha kısa olan polis, boğazını temizledi ve kısık ama kontrollü bir sesle bize hitap etmeden önce cılızca gülümsedi. "İyi günler. Bu bölgede şüpheli faaliyetlere dair raporlar aldık. Bu yüzden kimlik kontrolü yapıyoruz. Kimliklerinizi alabilir miyim?" derken kendini bizimle konuşmak için zorluyormuş gibi geldi.

Kesinlikle polise haber vermişler. Şükürler olsun. Keşke o ikisini yeniden görsem. Onlara teşekkür etmek istiyorum.

Her şey rutin bir kontrolü andırsa da polisin nabzımızı yokladığının farkındaydım, muhtemelen barista da bunun farkındaydı. Tek bir şüpheli harekette ya tutuklanarak hapse gönderilir ya da ölürdü. Elini beline attığında yüreğim ağzıma geldi çünkü silahını çıkarıp polisi vuracak sanmıştım ama çıkardığı tek şey... Kimliğiydi.

Polise kimliğini uzattı ve polis şüphesi daha da artmış bir şekilde baristanın kimliğini alıp telefonundan tarattı. Önüne düşen sayfa karşısında gözleri kısıldı, daha iyi görmek için öne eğilirken alt dudağımı ısırdım. Yakalanmıştık. Bundan o kadar emindim ki polisi bu meselelerle hiçbir alakam olmadığına, sadece masum bir üniversite öğrencisi olduğuma ikna edip edemeyeceğimi düşünüyordum. Alakam bile olmayan bir olay yüzünden hapse girersem annem deliye dönerdi. Polis bir kimliğe bir de baristaya baktı. Bakışlarında hem şaşkınlık hem de endişe vardı. Yakalandın, demek istiyordum ki polis yeniden konuştu.

"Üzgünüm, efendim. Herhalde yalan ihbardı. Buyrun, yolunuza devam edebilirsiniz."

Şaşkın şaşkın "Ne?" diye fısıldadım.

Öylece gitmemize izin mi verecekti?

Barista kimliğini geri alırken sorun olmadığını göstermek için elini havada salladı. Bense hâlâ şaşkınlığımı üzerimden atmaya çalışıyordum. Hayır, buna daha fazla katlanamazdım. Bir şeyler yapmam lazımdı.

"Memur bey, ben bu adamı hayatımda ilk kez gördüm! Beni bu arabaya binmem için zorladı ve nereye götürdüğünü bile bilmiyorum! Bana yardım etmelisiniz!"

Polis, yüzüme baktı. Endişemi, korkumu ve gerginliğimi görmüyor olması için ileri derecede miyop olması gerekirdi. Kemerine uzanınca silahını çıkaracak sandım ama tek yaptığı kemerini düzeltmek oldu. Sanki hiçbir şey söylememişim gibi arkasını dönüp giderken hayal kırıklığı fiziksel bir darbeden daha çok yaktı canımı. Oysa polisi görünce buradan kurtulacağımdan o kadar emindim ki!

"Sorun çıkarmaktan keyif alıyorsun, değil mi?" Karşılaştığım bu manzara donup kalmama neden olmuştu. Yarı baygın - yarı ayık bir halde yanımda oturan adama baktım. Vitesi bire çekmek için uzanırken yüzüme bakmak için dönmeden, acımasız bir alayla, "Ne olacağını umuyordun? Beni alnımdan vuracağını, sonra da seni şehre geri götüreceğini mi?" diye sordu.

Tehlike'nin Peşinde: Ajanlar Serisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin