🔸10.BÖLÜM: ANLAŞMANIN ÖTESİ

202 26 5
                                    

"Odama girmene gerek yoktu."

O gün olan her şeyden sonra birazcık huzur bulmayı ümit ettiğim içindi galiba, sesimin tonu kulağa hem huysuz hem de bıkkın geliyordu. Gözlerim de öyleydi muhtemelen. Öyle de hissediyordum zaten. Hiç olmadığım kadar huysuz ve bıkkındım. Olanları düşünmek ise daha da öyle hissetmeme neden oluyordu ve öyle hissetmeme neden olan başka bir şey daha vardı. Daha doğrusu, birisi vardı; Tam odamın ortasında duran birisi... Daha bugün tanıştığım biri, bir yabancı...

Bunları düşünerek Zack'in yatak odamdaki eşyaları incelemesini seyrediyor, damarlarımda dolaşan gerginlikten tırnaklarımdaki şeffaf ojeyle oynayıp duruyordum. Pek sabırlı bir insan değildim. Fazla uzun süre sessiz kalmayacağımı bilecek kadar da kendimi tanıyordum. Derin bir nefes alarak "Gerçekten odama girmene gerek yoktu, Zack." diye yineledim. Sonra da isminin dudaklarımda bıraktığı o hissi benimsemeye çalışarak durakladım.

Zack, sanki bu yazılı bir kuralmış gibi duygusuz bir sesle, "Bu bir seçenek değil." diyerek cevap verdi. Kafasını kaldırmadan konuşmuştu benimle, söylediklerimi pek umursamadığı açıktı. Beyaz, tül perdeyi kenara çekti ve giyotin penceremin manzarası olan işlek caddeye içlerindeki ifadeyi okuyamadığım gözlerle baktı. Ben de ona aynı gözlerle baktım. Onu daha yeni tanımıştım ama ufacık da olsa neler düşündüğünü tahmin etmem gerekmez miydi? Ama tahmin ettiğim tek şey duygusal zekâsı sıfır olan, dövüşmeyi çok iyi bilen, arabayı manyak gibi kullanan genç bir adamdı. Bir de acayip yakışıklı bir suratı vardı. Kimse sadece bunlardan ibaret olamazdı... Değil mi? Gerçekten ne düşünüyordu acaba? Bana bakıcılık yapmaktan pek memnun olmadığını biliyordum ama yine de işini ciddiye alıyor gibiydi.

Ona sakın karşılık verme, dedi içimden bir ses. Bu ondan bir şeyler kaldığı için şaşırdığım mantığımın sesiydi ama o bunu diyene kadar ben çoktan ağzımı açmıştım bile. Çalışma masamdan destek alarak yumruğumu yanağıma yasladım ve iğneleyici bir sesle, pek de üzerine düşünüp taşınmadan konuştum.

"Niye bir seçenek değilmiş?"

"Bu sabah yaşadıkların sorunu cevaplıyor mu, güvercin?" diye sordu. Bunu derken hâlâ pencereden gözlerini ayırmamıştı. Sonra da kaşlarını hafifçe çattı ve acımasızlık seviyesinde gerçekçi bir şekilde "Yoksa sana kaç tane kötü adamın peşinde olduğunu hatırlatayım mı?" diye sordu, ki bu tavrından hiç ama hiç hoşlanmadım.

Ne sanıyordu acaba? Hayatım boyunca böyle korkunç bir durumla uğraştığımı mı? Gerçek bir silahı bile ilk defa bugün görmüştüm.

Zack, aklımdan nelerin geçtiğinden habersiz bir şekilde perdeleri çekip kapattı. Başını olduğum tarafa doğru çevirdiğinde onu dikizlerken -Çünkü bence yaptığım şey tam olarak buydu- yakalanmak istemediğim için ben de başımı çevirdim ve bilgisayarıma, kalemliğime, defterlerime bakıyormuş gibi rol yapmaya başladım. Oysa ilgimi çeken en son şey bile değildi bunlar. Yine de Zack'i dikizlerken yakalanıp utanç duymaktan çok daha iyi bir seçeneklerdi.

Zack'in penceremle ilgilenmeyi bırakıp bana doğru geldiğini fark ettiğim an göğsümdeki gerginlik had safhaya ulaştığı için kalbim hızla çarpmaya başladı. Mesele bana yaklaşıyor olması falan değildi, mesele bugün olanlar da değildi; Mesele gözleriydi. Bana avını takip eden bir avcı gibi bakıyor, etrafımdaki her şey bulanıklaşırken Zack'in bana yaklaşan silueti daha da netleşiyordu. Sanki mümkünmüş gibi kafam daha da karışırken hızla gözlerimi kaçırdım. Bana neden öyle bakıyordu? Onu izlediğimi anlamış olabilir miydi? Elimden geldiği kadar umurumda değilmiş gibi yaparken Zack beyaza boyanmış ahşap bir sandalyeyi tam karşıma çekerek rahat bir şekilde oturdu. Artık ona bakmaktan başka bir seçeneğim kalmamıştı. İsteksiz bir biçimde bakışlarımı defterlerimden ayırıp Zack'in yüzüne çevirdim. Kendimi hayal gördüğüme ya da deli olduğuma inandırmamamın tek sebebi Zack'in tam karşımda oturuyor ve bana bakıyor olmasıydı.

Tehlike'nin Peşinde: Ajanlar Serisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin