Turna Hakkında
Bazı hikâyeler yazılmaz boşuna, söylenmek istenen vardır bu dünyaya. Turna da böyle bir oyun. Kendi içinde oyunlar kurulan ama insanların kalbindeki yaraları kendi yarası gibi kabullenen bir oyun. Kimilerimiz vardır kendini güçlü hisseder ama yıkık bir viraneden başka bir şey değildir. Ya da yaşar gider bazıları, fark etmez insanları. Kimileri kamburunu taşır her yere ya da taşıyamaz. Bazıları da çocuktur bu dünyada. Büyüklerden farklıdır. Bunlar sonsuza kadar sıralanır belki de. Neticede her insan hem farklıdır hem de özeldir. E insan özelse yaşananlar da özel değil midir? Dertler, sevinçler özel değil midir?
Şimdi Turna’ya geleyim. Benim ilk oyunum.
Kambur: İlk Kambur adlı karakterden başlamak istedim. Ne kadar da çok bilgece konuşuyor öyle değil mi? Lakin ağacın da dediği gibi, kendi yarasına merhemi henüz bulamadı. Yaşanmışlıklar ile dolu bir karakter. Adı da bu yüzden Kambur. Onun bir kamburu var, gittiği her yere taşıdığı ya da taşıyamadığı. Fiziksel olandan bahsetmiyorum, bu biraz mecazidir. Duyguların kamburu desem daha doğru olur. Kambur, yalnız bir insan ve bu yalnızlığı ile iyi geçinmeye çalışan birisi. Kendisini kabullenmiş gözüküyor ama yalnızlığı sırtından çok bıçaklıyor. Dertlerini görüyor, kabulleniyor ama üzülmek en çok ona yakışıyor. Hatırlıyor musunuz? Gezgin’e, Güçlü ve ailesinden bahsederken ne kadar da çok hüzünlenmişti. Onları uzaktan seyretmek Kambur’a kalmıştı. Gezgin’in de gidişi kırdı Kambur’un kalbini. İşte böyle; Kambur iyi konuşur, herkese akıl verir ama kendisine pek bir faydası yoktur.
Gezgin: Kambur’un arkadaşı. Birçok insan onun gibi olmak ister değil mi? Ama Kambur’un da dediği gibi, kimin yerinde olursak olalım üzülecek bir şey buluruz. Gezgin de o kadar gezmesine rağmen kendisini hiçbir yere ait hissedemiyor. Bunu yine Gezgin’e söyleyen tabi ki Kambur oluyor.
Güçlü: Güçlü bildiğiniz üzere simetri hastası. Tabi yardım falan da almayan birisi. Çünkü ailesinin onun bu hastalığını saçmalık olarak görmesi ve umursamaması biraz Güçlü’ye koyuyor. Etrafı düzenlerken aslında kendi içindekileri düzenliyordu. Bunu hatırlarsanız kendisi de söylemişti. Üstelik bu iç karmaşası ailesi üzerinde de olumsuz bir etkiye sahipti. Karşılıklı sorunlar kol geziyordu ailenin üzerinde. Zarif, kocasına onun bu hallerinden bunaldığını, rahatsız olduğunu söyleyince de tabi ki ipler koptu. Tabi ki Zarif de kötü birisi değil. Kocasının bu durumunu gördükten sonra kendi hatasını fark etti. Yine de güzel bitti onlar için. En son ailecek bahçeyi temizlemişlerdi. Herkes için güzel zamanlardı.
Zıpır: Zıpır evin en masumu ve hayal gücü zengin bir çocuk. Ağaç ile aralarında oluşan bağ ise gerçekten çok kuvvetliydi. Üstelik bir ağacın kalbine dokunmuştu. Bu çok kıymetli bir şeydi. Zaten bunu ya çocuklar ya da çocuk kalanlar yapabilirdi.
Ağaç: Biraz da ağaç ile ilgili konuşayım. Ağaç kalbinde küçük bir kuş barındırıyor. O kuşla birlikte yaşıyor hatta bizzat o kuşun yerinde olmak istiyor. Lakin Kambur’un da dediği gibi köklerini kabullenmek zorunda ama ağaç kabullenmekten ziyade o kuşları kalbinde beslemeyi seçti. Ben burada çok arada kaldım ve ucunu da çok açık bıraktım. Bir ağaçta olsa bence hayalleri onun varlığıdır ama yine de insan tabi ki kendisini sevmeli. Neticede o hayalleri insan kendisi kuruyor. Ağaçta öyle yaptı. Hayallerine sarıldı ve uykuya daldı.
Bu oyun benim yazdığım ilk oyun. Buraya kadar okuyan herkese sonsuz teşekkürler…