(Güçlü elinde balta ile bahçeye girer.
Kambur ise bahçenin kapısında ona bakar. Güçlü’nün elindeki baltayı gören Zıpır, Zarif ve Bahçıvan da bahçeye girerler.)Zarif: Güçlü, hayatım neyin var?
Bahçıvan: Efendim, terlemişsiniz.
Zıpır: Baba, baba!
Güçlü: Artık eski Güçlü yok. Bu zamana kadar bu bahçe ve ev arasında kafayı yedim ama buna bir son veriyorum. O simetri hastası kişi yok artık karşınızda.
Bahçıvan: Oh be, sonunda kendine geldi adam.
Kambur: Güçlü, yapma…
Zarif: Güçlü, anlamıyorum ne?
Güçlü: Önce bu ağaçtan başlayacağım sonra bu bahçeden. Artık buradan gideceğiz, taşınacağız.
Zıpır: Ne? Baba lütfen yapma, lütfen baba!
Güçlü: Zıpır, yeter artık! Şu ağaç meselesini açma yine. Biraz da babanı düşün. Sen de öyle Zarif. Benim içimdeki yıkılan duvarları görmüyor musunuz? Yok, siz ağacı düşünün.
Zarif: Güçlü ne alakası var? Biz seni de düşünüyoruz ama bu şekilde Zıpır’ı üzüyorsun, görmüyor musun?
Kambur: Güçlü, Zarif doğru söylüyor.
Bahçıvan: Ya karışmayın. Sanki otları tek tek siz kırpıyorsunuz. Ağacın yapraklarını sayacağım diye matematik çalıştım ben ya.
Zarif: Bahçıvan, ne diyorsun sen?
Bahçıvan: Belim koptu diyorum.
Güçlü: Bu zamana kadar ne zaman sordunuz bana, iyi misin diye? Ama siz beni yargılamayı seçtiniz, aman be Güçlü abartma, Güçlü saçmalama… Hatırladınız mı bu cümleleri? Ağacın yapraklarını, otların uzunluğu ile ilgilenen bir manyaktım ben sizin gözünüzde. Kim sordu içimdeki yaprakları, kim sordu ha? Benim içimde fırtınalar koparken siz hangi gemideydiniz? Haberiniz bile olmamış…
Zarif: Güçlü, özür dilerim. Özür dilerim ama niye anlatmadın hiç?
Güçlü: İnsan bazen anlatmayı bırakıyor hatta bazen değil hepten bırakıyor. Neden anlatması gerektiğine cevap bulamadığı için.
Zıpır: Baba ağacı kesecek misin?
Bahçıvan: Taktı ağaca.
Güçlü: Keseceğim ve buralardan gideceğiz.
Kambur: Güçlü karışmak belki haddime değil ama sen bu bahçeyi yok etsen de anılar seninle kalacak. Bu şekilde olmaz.
Güçlü: Yeter! Bana karışmayın artık. Bugün bu ağaç ve bu bahçe benim için bitti.
Zıpır: Ama baba bu ağaç normal bir ağaç değil. Bunu yapamazsın. Lütfen yapma. Özür dilerim, annemle seni fazla güçlü sandık. Özür dilerim.
Güçlü: Adım gibi güçlü değilim evlat.
(Güçlü elindeki balta ile ağaca bir kere vurur.)
Zıpır: Hayır!
Kambur: Güçlü dur! Bu ağaca dokunamazsın.
Güçlü: Nedenmiş o?
Kambur: Bu ağaç ile Zıpır arasında bir bağ var görmüyor musun? Oğluna bir bak.
Zarif: Ah benim tatlı kuşum ağlama gel.
(Zarif, Zıpır’ı kollarının arasına alır.)
Kambur: Baksana nasıl ağlıyor çocuk. Sen güçsüz olsan da ailen için yapamazsın bunu.
(Güçlü, Zıpır’a sarılır.)
Güçlü: Oğlum özür dilerim. Bu ağaç kadar değerim olmadığını düşündüm. Galiba aptallık ettim evlat. Bu ağaca zarar vermeyeceğim. Özür dilerim sizden. İçimde kırılan o kadar çok şey var ki, bu bahçe ile tamir etmeye çalıştım. Yanlış yerde aradım çözümü.
Zarif: Biz de hatalıyız. Baksana sana nasıl bakmışım ben? Senin içindeki sıkıntıları göremedim. Özür dilerim hayatım.
Zıpır: Baba, özür dilerim. Ağacı kesmediğin için de teşekkür ederim.
Bahçıvan: Bu hikâye de yanan ve beli bükülen yine ben oldum. Delirip ben keseceğim şimdi.
Kambur: Bahçıvan, sırası değil.
(Üçü de birbirine sarılır. Kambur uzaktan onları seyreder sonra da gider. Bu oyunda görevinin bittiğini anlamıştır çünkü.)