İyi Okumalar
Ağrıyan başımla birlikte oldukça huzursuz bir uykudan salondaki koltukta uyanmıştım. Gece gördüklerimi hayal meyal hatırlıyordum ve buraya nasıl geldiğimi de bilmiyordum.
Tek bir kelime belki de hayatımı değiştirecekti. O adamın, "kutup yıldızım" dediğini çok net hatırlıyordum. Yüzünü seçemediğim için kim olduğunu anlayamamıştım. Belki de Taehyung'du ama nasıl olabilirdi ki? Zaten onun olması imkânsız değil miydi? Ölen biri kapıma nasıl gelecekti? Kesinlikle saçmalıyordum.
Nasıl öğrendiğini bilmesem de o kişinin beni Taehyung ile yaralamak istediğini düşünüyordum. Yoksa başka bir açıklaması olamazdı değil mi? Zayıf noktamdan vurmaya çalışıyordu.
Gördüğüm kâbus ise hâlâ aklımdaydı. Çok gerçekçi olduğu için gözlerimin önünden gitmiyordu o hâli.
Sanki gerçekten o olay yaşanmış ve ben bunu görmüşüm gibi hissediyordum. Deja vu dedikleri bu muydu yoksa?
Odamdan gelen sesler ile ayaklanıp odama gittim. Yoongi uyanmıştı.
"Günaydın, içeriye beni sen mi götürdün ya da gittiğimi falan gördün mü?
"Sana da günaydın ve hayır, ben burada sana bakıyordum. Bir baktım yoksun, zaten uyumuş kalmışım. Ne zaman gittin bilmiyorum."
"Hatırlamıyorum, oraya nasıl gittiğimi."
Acaba gece olanlardan ona bahsetmeli miydim? Neyin nasıl olduğunu ben bile bilmiyorken bahsetmem ne kadar doğru olurdu? Zaten bugün Jimin gelecekti, o yüzden moralini bozmak istemedim ve söylememeye karar verdim.
"Neyse, Jimin ne zaman geliyor?"
Adını duyar duymaz otuz iki diş sırıtmıştı. Ne aşıktı ama.
"En geç kırk dakikaya buraya gelir."
"Gece burada mısınız peki?"
"Sanmıyorum, bizim ev boş olacak. Orada kalırız, senin için sorun olacak mı? Olacaksa eğer kalırız."
Aslında hâlâ korkuyordum, özellikle de dünkü şeyden sonra ancak bunu söyleyip başbaşa kalmak isteyen sevgililerin arasına giremezdim.
O yüzden ne kadar gerçekçi olduğunu bilmediğim bir şekilde gülümseyerek "Hayır, gidin siz. Zaten alıştım ben artık, korkmuyorum fazla." dedim.
"Peki o zaman, ama bir şey olursa saat kaç olursa olsun ara beni, tamam mı?"
"Tamam," deyip başımı salladım.
O kahvaltı hazırlamak için mutfağa gitmiş, bense odamı toplamıştım. Kahvaltıyı da hızlıca yaptıktan sonra masayı toparlayıp mutfağı süpürdüm. Yoongi de o sırada Jimin'i almaya gitmişti.
Yaklaşık yirmi dakika sonra gelmişlerdi. Kapıyı açtığım gibi Jimin'in, "Jungkook!" diyerek üzerime atlaması bir olmuştu.
O kollarını boynuma sarmıştı, bense belini sarmıştım. Bizden biraz uzakta duran Yoongi, kıskandığını belli etmemek için üstün çaba sarf etse de pek işe yaradığı söylenemezdi.
Çattığı kaşları ve büzdüğü dudakları ile şekeri elinden alınmış bir çocuk gibi görünüyordu. Onun bu hâline gülüp Jimin'den ayrıldım.
Gülerek; "Al, yemedim sevgilini. Çocuklar gibi durma orada öylece. Kıskanç şey seni," dedim.
"Ne yapayım, elimde değil ki. Bir bakmışım kıskanıvermişim. Ne zamandır görmedim zaten sevgilimi, özledim dokunmayın bana."
Jimin, Yoongi'nin dediklerine karşı "Yaa, yerim seni." diyerek yanına koşmuştu. Zıplayarak koala gibi kucağına atladıktan sonra kollarını boynuna sarmış ve dudağına yapışmıştı. Yoongi de bunu tek taraflı bırakmayıp o da öpmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's a Curse ≮
FantastiqueJeon Jungkook, her gece saat üçte kapısının çalınması yüzünden korkmuş, topladığı cesareti ile kapıyı kimin çaldığına bakmıştı; ancak tahmin etmediği bir şey olmuştu. Kapıyı çalan kişi, henüz birkaç ay önce yangında ölen sevgilisi Kim Taehyung'du.