İyi Okumalar
Yoongi attığım yüksek desibelli çığlığı duyunca bana doğru koşmuştu. Oldukça endişelenmiş görünüyordu. Ben ise az önce şahit olduğum olay yüzünden tir tir titriyordum, gözlerim korkudan dolmuştu ve adeta kilitlenip kalmıştım.
Oyuncak bez bir bebekten çok daha gerçekçi bir bebekti bu bebek. Üstünde kabarık, turuncu ya da pembe gibi bir renkte elbise vardı, korkuyla seçememiştim, kafasında da elbisesine uygun bir şapka bulunuyordu. Gözleri kahve ile kırmızı karışık gibiydi.
Bu bebeği gören herkes eminim ki öylesine bir bebek olmadığını fark ederdi, ağlamasını bile geçmiştim. Bakışları vücudunuzu delip geçiyor gibiydi, bu bebeğin buraya nasıl geldiği hakkında en ufak bir fikrim dâhi yoktu.
Yoongi'nin yüzüme attığı tokat ile kendime gelmiştim. Göz yaşlarım yanaklarımı ıslatıp boynuma ulaşmıştı.
"Ne oldu diyorum sana?!"
Hâlâ daha şokta olmamdan kaynaklı sesimin titremesine engel olamayarak konuşmaya çalışmıştım.
"B-bebek," dedim kekeleyerek.
"İçerde b-bebek vardı, gözleri doldu, a-ağladı."
"Ne bebeği bu?"
"Porselen, porselen bebek. Yoongi gerçek bebek gibiydi, gözleri doldu ve yaş aktı gözünden."
Olanlara anlam veremediği çok belliydi, gerçi ben de anlam veremiyordum. Ne olursa olsun soğuk kanlı kalmayı başarıyordu.
"Sen burada bekle, ben bakıp geliyorum."
"Hayır!" deyip koluna sımsıkı tutundum, tırnaklarım derisine geçiyordu.
"Hayır, olmaz. Bir an önce gidelim buradan, lütfen." deyip ağlamaya başladım. Ağladığımdan dolayı tekrardan endişelenen Yoongi, beni kendine çekip sıkıca sarılmıştı.
"Tamam, tamam gideceğiz. Bak şöyle yapalım; sen arabaya bin, ben bakıp geleyim olur mu?" dedi.
"Jungkook, evine gelen adamla alakası varsa elimizden kaçıramayız bunu. Sadece fotoğrafını çekip geleceğim."
Aslında haklıydı, belki de önemli bir ipucuydu, onunla kalmak istesem de korkum geçmek bilmiyordu. Bebeğin gözlerinin doluşu ve ağlayışı gözlerimin önünden gitmiyor, tekrar tekrar zihnimde dönüyordu.
Sadece kafamı sallamakla yetindim ve hızlıca kapıya gittim. Ayakkabılarımı bile doğru düzgün giymeden ikişer ikişer, hızlı hızlı indim. Kapıyı açtığım gibi az ilerde duran arabaya yürüdüm.
Kapıyı açtım ve oturdum. Nefes nefese kalmıştım ve hâlâ az da olsa elim titriyordu. Arka koltukta duran su şişelerinden birini alarak kapağını açtım.
Hızlı hızlı içmeye çalışırken genzime kaçmıştı ve ben birkaç dakika boyunca ölüyor gibi öksürmüştüm. Boğazımda gıcık hissi oluşmuştu ve her yutkunduğum anda batıyor, beni rahatsız ediyordu.
Sıkıntılı geçen dakikalar sonunda nihayet Yoongi gelmişti. Benimki kadar olmasa da gözlerinde bariz belli korku vardı, sadece dediğim gibi o fazlasıyla soğuk kanlı biriydi.
"Gördün mü bebeği?"
"Gördüm ve fotoğrafını çektim. Haklıymışsın, bebek resmen ağladı. Tanrım, bu gerçekten çok korkunç. Lanet olsun, bir porselen bebek nasıl ağlayabilir?"
"Bu bebekte bir şey var, ne bileyim büyü ya da bambaşka bir şey. Bunu birine göstermemiz gerekli Yoongi."
"Haklısın, ben bulmaya çalışacağım birilerini. Şimdi direkt eve gidelim ve Jimin'i evden alalım. Daha fazla yalnız kalsın istemiyorum, başına bir şey gelir diye korkuyorum. O yüzden dışarıya çıkıp hava alalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's a Curse ≮
ParanormalJeon Jungkook, her gece saat üçte kapısının çalınması yüzünden korkmuş, topladığı cesareti ile kapıyı kimin çaldığına bakmıştı; ancak tahmin etmediği bir şey olmuştu. Kapıyı çalan kişi, henüz birkaç ay önce yangında ölen sevgilisi Kim Taehyung'du.