13

432 59 58
                                    

İyi Okumalar

"Siktir, ben saatlerdir kiminle duruyorum amına koyayım?"

"Ne diyorsun Jungkook, kafayı mı yedin oğlum?"

"Sen içerideydin, nasıl oldu bu?"

"Biz eve gelmedik ki!"

Pastaneden geldikten sonra olanları teker teker anlatmıştım. Onlar da en az benim kadar şaşırmıştı ve ben hâlâ korkuyordum.

Tüylerim ürperiyordu, bir ruhla aynı evde saatlerinizi geçirdiğiniz hayal etsenize. Ruh olduğunu hepimiz biliyorduk, başka ne olacaktı ki zaten? İnanılmaz bir şeydi ve ben bunları birebir deneyimlemiştim.

Şimdiyse yatakta yatıp saatin üç olmasını bekliyordum, gelecek mi diye bakacaktım. Şu sıralar gelmeleri oldukça aksamıştı çünkü.

Yoongi ve Jimin çoktan uyumuştu, muhtemelen yarın ya da bir sonraki gün araştırmacı gelecekti. Henüz bu fikrimi onlara söylememiştim ama bunu kesinlikle yapacaktım.

Kapıyı açıp o kişinin kim olduğuna bakacaktım.

Eskisi kadar bir korku yoktu içimde, göreyim istiyordum. Aylardır soramadığım hesabı sormak istiyordum. Hangi hakla evime gelip beni korkutabilirdi?!

Hem yanımda yaklaşık üç dört kişi olacaktı. Yoongi ve Jimin zaten evde kalıyolardı. Araştırmacı Kim Seokjin de evde olacaktı. O gelince açmayı planlıyordum. Asıl kaynak o adamdı çünkü. Namjoon'u da çağırmak istiyordum, duyduğu şeyleri kendi ağzıyla birebir anlatması benim anlatmamdan çok daha iyi olurdu.

Sanırım delirmiştim, yoksa bunları "artık" normal karşılıyor olmam mantıklı değildi.

Dakikalar geçmişti ancak henüz gelen giden yoktu, anlık gelen cesaret ile yataktan kalkıp pencereye doğru gittim.

Pencerenin her iki kanadını da açtım ve pencereye yakın olacak şekilde pufu çekip oturdum.

Gözlerimi kapattım ve sadece gelecek olan seslere odaklandım.
Yavaş yavaş adım sesleri geliyordu, attığı her bir adım yerdeki toprağı acımasızca eziyordu.

Pencerenin önünde durduğunu biliyordum. Sesler kesilmişti ve varlığını hissedebiliyordum. Henüz bir ses de gelmemişti. Gözlerimi yavaş yavaş açtım ve ona baktım. İlk zamanki gibiydi. Hâlâ simsiyahtı. Ellerinden birini içeri uzattı ve pencerenin kanadını kendine çekti, ölüm yavaşlığında tıklatmaya başladı. Gözlerimin içine bakıyordu. Bunu geldiğini haber etmek için yapmıyordu, amaç çok farklıydı.

İyice odaklanınca aylardır fark etmediğim gözlerini sonunda fark edebilmiştim.

Kıpkırmızı gözleriyle attığı keskin bakışları, vücudumu delip geçiyordu. Gözlerimin içine baka baka tıkladı o pencereyi. Sonrasında işaret parmağını yavaşça uzattı ve bahçede bulduğum, varlığını bile unutmuş olduğum, küçük bir kız çocuğunun olduğu fotoğrafı gösterdi.

Elini geri çekti ve kanla bir yazı daha yazdı.

"Dikkat et!"

Korkmuyordum artık yazdığı şeylerden ya da ondan.

Çünkü artık sona yaklaşmış, hatta gelmiştik.

Geri geri gitti ve gözden kayboldu, bu süre boyunca gözlerini üzerimden çekmemişti, bende oturduğum yerden kalktım ve yatağıma gidip geri yattım.

Diyelim ki o kişi Taehyung'du. Bundan sonra ne olacaktı peki?
Taehyung ölmüştü bir kere, ölmemiş ise bunca zamandır neden gelmemişti? Neden bana acı çektirmeye devam etmişti?

It's a Curse ≮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin