10.bölüm

3.6K 323 37
                                    


Yeni bölüm sizlerleee. Keyifli okumalarrr. Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen

Okula geldiğimde bugün her zamankinden daha haraketli bir manzarayla karşılaşmıştım. İnsanlar fısır fısır bir şey hakkında konuşuyordu. Ama ne olduğu hakkında asla bir bilgim yoktu.

Sınıfa giriş yaptığımda Berna'nın hala gelmediğini gördüm. O yüzden okulda olanları ondan haber alamayacağıma göre en dedikoducu arkadaşımız Selin'e yöneldim.

"Selin, noldu kız okulda? Herkes bir şeyler konuşuyor."

Selin oturduğu yerde doğrulup bana yaklaştı. Elini neler olmadıki dermiş gibi salladı. "Kızım okulda kavga çıkmış."

Kaşlarım havalandı. Bu okulda pek kavga olmazdı. "Nasıl ya? Kim kavga etmiş?" diye sordum merakla.

"Cihan Demir Korkmaz'la Efe diye bir çocuk. Duyduğuma göre Cihan Efe'yi fena dövmüş." diye konuştu Selin.

Duyduklarımla şaşkınlığıma mani olamadım. Cihan Demir Korkmaz kavga etmiş. Gerçekten inanılmazdı. Onun hiç kavga etdiğini duymamıştım. Aslında birileriyle iletişime geçtiğini bile düşünmüyordum. Ekin dışında.

" Neden kavga etmişler peki?" diye sordum.

"Vallahi orasını bende bilmiyorum."

Yani her şeyi bil en önemli şeyi bilme.

Hoca sınıfa girdiğinde sırama geçtim. Aklım hala Selin'in söylediklerine takılı kalmıştı.

İlk ders bittiğinde kantine indim. Yiyecek bir kaç bir şey aldım. Kantinden çıktığımda spor salonunun yanından geçiyorken bir ses duydum. Kapıya doğru yaklaştığımda birinin kısık sesli konuşmasını duydum.

Daha çok küfür ediyor gibiydi. Kapıyı araladığımda gördüğüm yüzle şaşkınlıkla baktım. Cihan Demir elinde tutduğu telefonun ön kamerasıyla yüzündeki yaraları temizlemeye çalışıyordu. Anlaşılan kavgada zarar gören tek kişi Efe olmamıştı.

Elindeki pamukla dudağının kenarındakı yarayı temizlemeye çalışıyordu. Beni fark etmemişti. Kapıyı kapatıp gitmem gerektiğini biliyordum. Bunu yapmak için haraketlendiğimde başını sola doğru çeviren Cihan Demir'in bakışlarıyla karşılaştım. Yakalanmıştım. Elim kapı kolunda asılı kaldı. Adımlarımı ilerletmedim. Ne geriye gitdim ne de ileri. Olduğum yerde kaldım.

Oysa bana baktığında çatılı olan kaşları yine yumuşamıştı. Dünde böyle olmuştu.

Bakışları hala üzerimdeyken geri kaçamayacağımı anladım ve ileriye doğru bir adım atdım.

"Yardım lazım mı?" diye sordum.

Kaşları havalandı. Bu soruyu beklemediği açıktı. Bende bu soruyu sormayı beklemiyordum. Birden ağzımdan çıkmıştı. Yardım lazım ya da değil sana ne Güneş. Neden dersime gitmiyordum ki.

Neyse zaten kabul etmezdi. Bende çıkıp giderdim.

" Biraz yardım fena olmaz aslında." diye mırıldandı.

Kabul etmezdi demiştim değil mi? Yanılmışım.

"Şey benim dersim başlıyordu ama -" bakışlarını gördüğümde sustum.

Hem kendim teklif etmiştim hem de bahane üretiyordum. Bari teklif etdin arkasında dur değil mi Güneş.

Minik adımlarla yanına doğru ilerledim. Oturduğu sandalyenin hemen yanındaki sandalyeye oturduğumda bana doğru döndü. Bakışlarım yüzünde gezindi. Dudağı patlamıştı. Onun dışında pek bir şeyi yoktu. Ben onu incelerken onunda buz mavileri benim yüzümde dolaşıyordu. Yine kalp atışlarım hızlanmıştı. Dün olduğu gibi.

Elindeki pamuğu bana uzatdı. Bir an elindeki pamuğa alık alık baktım. Napıcaktım ben bunu? Ha yarasını temizleyecektim.

Hızla pamuğu elinden çekip aldığımda parmak uçlarımız birbirine sürtünmüştü. Pamuğu çekip aldığımda bakışlarımı kaçırdım. Bir kaç saniye kendimi sakinleştirdikten sonra bakışlarımı yeniden yüzüne çevirdim.

Hala bana dikkatle bakarken yarasını temizlemek zor olsa da bunu yapabilirdim.

Elimi kaldırıp dudağına doğru uzatdım. Pamuğu yaranın üzerinde hafifce gezdirdim. Dolgun dudakları vardı. Acaba yumuşak mıydı?

Deniyelim mi?

"Acıyor mu?" diye sordum.

"Fazla değil" diye fısıldadı.

Benim bakışlarım onun dudaklarındayken o sadece benim gözıerime bakıyordu. Yüzlerimiz fazla yakındı.

"Neden kavga etdin?"

"Öyle gerekti."

Mükemmel bir konuşma oluyordu. Yüzlerimiz biraz daha yakınlaşmıştı.

" Bana öyle bakma."

"Neden?" diye sordu. "Yoksa seni heyecanlandırıyor muyum?"

"Ne alakası var." diye söylendim ve bakışlarımı gözlerine çevirdim. Buz mavisi gözleri bana hiç yardımcı olmuyordu. "Ben işime odaklanamıyorum."

" Neymiş işin?" diye sordu alayla.

"Yaranı sarmak." diye mırıldandım.

Kaşları havalandığında yüzünü bana daha da yaklaştırdı. Bakışları dudaklarıma düştü.

"Her dayak yediğimde yaramı böyle saracak mısın?"

" Sen her gün dayak yiyecek misin?"

"Eğer sen saracaksan olabilir."

Neydi bu şimdi. Cihan Demir neden benimle böyle konuşuyordu. Bu adamda 2 gündür bir şeyler vardı.

Hızla ayağa kalkıp ondan olabildiğince uzaklaştım.

"Benim derse gitmem lazım." diye mırıldandım. "Sen kendin halledersin. Zaten çok bir şey yok." dedim ve yüzüne bakmadan hemen uzaklaştım. Ama arkamdan "Kaç bakalım, Güneş" dediğini duymuştum.

Kısa bir an adımlarım duraksadı. İsmimi biliyordu. Bunu düşünmeyi sonraya erteleyerek hızla spor salonundan çıktım.

TEKTAŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin