|0.5|

180 13 23
                                    



   Ben yediğim tüm kazıkları babamdan yemiştim. Oysa babalar kızların ilk aşkı olmaz mıydı? Benim için hayır! Sonuncusu bile olamazdı! Hayatım boyunca affetmeyeceğim tek kişi oydu. Zil zurna sarhoş olurdu hep, bu da yetmezmiş gibi karı-kızla düşüp kalkardı. Bizi ıslak mendil gibi kullanırdı. Önce ellerini siler sonra da ayakkabılarını silip bir köşeye fırlatırdı. Bu hep böyle olmuştu.

   Annem, babamı hiç tanımazken evlenmişler. Babam, annemi görür görmez dedemle istemeye gitmişler. Yine babam tarafından gerçekleştirilen bir eylem varmış yani o zamanlarda da! Sonra şiddet, alkol, aldatma... Annem, babamla evlendiği gün yaşarken ölmüş. Biz doğduğumuzda ise bize tutunmuş, bizim için ayakta kalmış. Öyle anlatır bize.

   Şimdi ise annemi yaşarken öldüren adam, benim karşıma geçmiş 'seni de öldüreceğim' diyor. Benim 6 ay önce öldüğümden bir haber... 

  Beni isteyecek olan adamın babamdan kurtuluş yolum olduğunu düşünmeden edemedim. İki saniye falan... Sonra hemen bu düşüncelerden arındırdım beynimi. Çünkü eğer ben bu evden gidersem annem ve Bade'yi arkamda bırakarak gidecektim. Bunu yapamazdım. Onları hapishanemizde baş başa bırakarak firar edemezdim! Olamazdı ve olmayacaktı!

  Babama karşı çıksam da beni dinlemeyeceği için itiraz etmeyi bıraktım. Ben kozumu görücülerde kullanacaktım. Benden vazgeçmeleri için elimden geleni yapacaktım!

   "Ne yapmak istiyorsan yap. Baba!" derken "baba"nın üzerine basarak söylemiştim. Onun yüzünde zaferle bir sırıtış peydah olurken ben "Son gülen iyi güler!" demiştim. Sadece kendimin duyabileceği kadar kısmıştım sesimi. 

Son gülen iyi güler. Babacığım(!)Son gülen, iyi güler!

^^^^

   Alarm sesiyle zorlukla gözlerimi açmaya çalışıyordum. Elimi komodinin üzerine attım ve komodinin üzerinde telefonumu aradım. Bulduğumdaysa gözlerimi kısarak ekrana baktım. Saat 07.32'yi gösteriyordu. "Allah kahretmesin! Geç kaldım!" 

   Yataktan hızla kalkıp banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp hemen üzerimi değiştirdim ,ardından kirpiklerime maskara sürüp dudaklarıma kahverengi gloss sürdüm. Koşarak dış kapıya yönelirken biryandan da çantama bir şeyler tıkıştırmaya çalışıyordum. Ayakkabılarımı giyip hızlı adımlarla durağa yürüyordum. 

   Telefonu çantamdan çıkartıp saate baktım. Saat 07.47 'yi gösteriyordu. İçime bir rahatlama gelmişti. Geç kalmayacaktım. Durağa geldikten saniyeler sonra minibüs durmuştu. Binip bütün stresimden kurtulmak istermişçesine derin bir oh çektim.

   AWM'ye girdikten sonra çalıştığım mağazanın önüne doğru yol aldım. İçeriye girip iş arkadaşlarıma selam verdim. Daha sonrasında üzerimi değiştirip reyonların o tarafa ilerlemiştim. Bir süre Kadın reyonuyla ilgilenmemin ardından "Elif sen erkek reyonunu düzenle." diye emir vermişti Selda Hanım(!) 

  Her yeri düzenlemiştim neredeyse, biraz erken söylemediniz mi sizce de Selda Hanım (!)  diye içimden geçirirken kovulmak istemediğim için sadece "Tamam." demiştim. Çünkü eğer kovulursam eve gittiğimde kovulmamdan daha beter bir sorun oluşurdu. Neden? Çünkü eve ekmek getiren Mira! Asıl en önemlisi canım babamın(!) bira almasını sağlayacak parayı kazanan kişi Mira!

  "Pardon bunun farklı renkleri var mı acaba?" Gelen soruyla arkamı dönüp kıyafete baktım. Kafamı kaldırıp soran kişiye baktığımda karşımda sırıtarak bana bakan Berkay'la buluşmuştu gözlerim. Onu görünce ben de tebessüm edip sarılmak için kollarımı uzatmıştım ona, o da aynı şeyi yaptığında sarılmıştık. "Senin sabahın köründe ne işin var burada?" Tek kaşını kaldırarak cevap verdi. "Ne yani seni özlemiş olamaz mıyım Elif ablacığım(!)" Yine bana abla diyip kışkırtmaya çalışıyordu. "Berkaycığım aramızda sadece 3 ay var?!" Sırıtarak bakmakla yetinmişti sadece.

   Tek kaşımı kaldırıp kollarımı birbirine bağladım. Dik dik ona bakarken vermek istediğim mesaj "dökül"dü. "Tamam ya." diyip duraksayıp devam etti. "Abim izine geldi, yarın da onun doğum günü olduğu için hediye bakıyordum. Hazır gelmişken sana da sürpriz yapayım dedim."

   "Abiniz de gelmese beni göreceğiniz yok bakıyorum da!" İma ederek söylediğim cümleyle hemen konuşmaya başladı. "Olur mu öyle şey Elif hanım. Ben çok yoğun bir insan olduğum için vakit bulamıyorum sadece." Alt dudağını sarkıtarak söylemişti. "İyi affettim." 

   Berke hukuk 2. sınıf öğrencisiydi. Bir sene mezuna kaldığını söylemişti laf arasında. Dersleriçok yoğun olduğu için genelde ders çalışırdı. Sosyal hayatı azdı. Benimkinden fazlaydı gerçi, ama ben asosyal gibi yaşıyordum o yüzden bana sosyal geliyordu. Sadece "Hiç sosyal hayatım yok!" diye sitem ederdi her zaman.

   Barkınla vedalaşıp mağazanın kapısına kadar yolcu etmiştim. İçeri geçtiğimde bana kollarını bağlayıp dik dik bakan Selma hanımla buluştu gözlerim. "Misafirimizi yolcu etmeseydin Elifciğim. Daha çayla dedikodu yapacaktık(!)" İmayla kurduğu cümle karşısında içimden bir hasbin Allah  çekmiştim. 

   "Kusura bakmayın Selma hanım. Bunu ona iletirsem mutlaka daha çok gelmek isteyecektir. Sizin arkadaşlarınızı da bekleriz çay-dedikoduya(!) Haaa gerçi onlar mağazadan çıkmıyorlardı değil mi? Maşallah sizden daha çok buradalar." Kollarını açıp duruşunu dikleştirdi. "Ben de öyle düşünmüştüm!" diyerek yanından geçip reyonu düzenlemek için kıyafetlerin yanına gittim. Sağ tarafıma baktığımda Gülay "Go girlll!" bakışını atıp yan gülümseme atmıştı bana.

    Burada nadir anlaşabildiğim kişiler arasındaydı Gülay. Abimin öldüğü zaman çok yardımı dokunmuştu. Belki de en yakın arkadaşımdı, onun haberi olmasa bile... Ama diğer yakın arkadaşlar gibi değildik. Ben pek bir şey anlatmazdım ama o her şeyini anlatırdı. Yediği yemekten içtiği suya kadar...

^^^

  Eve yürürken çarşıdaki mağazaların önünden birinden geçiyordum. Yolun kenarında duran anahtarlıklar dikkatimi çektiğinde incelemeye başladım. Ucundan asker sarkan bir anahtarlık görünce çok tatlı gelmişti. Bana Barkın'ı hatırlatınca yaptığı onca şey için ona teşekkür hediyesi olarak bunu almak istedim. Hem Berkay ne demişti? Yarın onun doğum günüydü değil mi? Çifte hediye olurdu.

  Ekonomi kötü şimdi diye içimden geçirirken tebessüm etmiştim.  Ardından içeriye girdim ve hediye paketi yapmalarını rica edip eve gitmek için  minibüs durağına adımlarımı yönelttim.

^^^

  Üzerimi değiştirip oturma odasına gidecektim. Çünkü sevgili babacığım(!) öyle emir buyurmuştu. Ben de emriniz benim için bir lütuftur(!) diyerek odama geçmiştim. Oturma odasına girer girmez lafa dalmıştı. Destur be adam yeni geldim. "İş yerinden izin alıyorsun. 3 gün sonra istemen var!"

  Yüzümü buruşturduktan sonra derin bir nefes alıp. "Gelen gelsin ama iş yerinden izin falan almayacağım!" Kimse kusura bakmasın ama tek nefes alabildiğim yer iş yerimdi.  Selma cadısı bile olsa bu evden daha huzurlu olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. O adam bu evdeyken huzursuz hissediyordum kendimi.


^^^

Allah hiçbir çocuğu baba sevgisi olmadan büyütmesin.

AMİN!!!

SIFIRDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin