Arkadaşlar bölümleri, yazım/noktalama yanlışları ya da anlatımda uyuşmazlık/ beğenmediğim anlatım tarzı vs. olabildiği için yayımladıktan sonra birkaç defa okuyorum. Bu yüzden bölümlerin yayınlanma tarihi değişiyor. Benim gibi aklını kurcalayan ,meraklı arkadaşlar varsa diye bilgilendirme notu düşeyim dedim :D
HADİ BÖLÜME GEÇELİMMM
...
Yarın, heyecanla beklediğim(!) görücülerim gelecek. Babam oturma odasından bağırıp duruyor, sabahtan beri yaptığı gibi. "Elif annenle nişan için tepsi mepsi almaya gidin. Eksik bir şey görmek istemiyorum." Derin bir çektim, her zamanki gibi...
Odanın kapısı aniden açıldı. "Ne diyorum ben?! Beni duymazlıktan mı geliyorsun?! Bak bana küçük hanım, bu evlilik olacak o kadar! Bir aksilik çıkarsa hesabını senden sorarım!" Aslında ben cevap vermiştim. İç çekerek... Onun duymaması, onun problemiydi. Benim değil...
Sadece gözlerimi devirip bezginlikle kafamı sallayarak cevap verdim. "Aferin!" diyip odaya girdiği hızla odadan çıktı. Babam gelmeden önce yaptığım işe geri döndüm. Yatak toplamak...
Birazdan işe gideceğim için annem bana kahvaltı hazırlamıştı, mutfağa gidip yedikten sonra ışık hızıyla evden çıkmam gerekiyordu. Tam evden çıkıyordum ki kulaklığımın çantamda olmadığını fark ettim. Aradan geçen 10 dakikanın ardından kulaklığımı buldum ama bilin bakalım işe kim geç kalıyor? Evet, tabi ki ben...
Kulaklığı ararken hızlı olmaya çalıştım fakat düşündüğüm kadar hızlı olamamıştım. O yüzden şimdi otobüs durağına doğru koşuyordum. Otobüs durağını iki sokak ötede gördüğümde her şey yolundaydı, ta ki otobüsün kalktığını görene kadar... Bir sonraki otobüsün gelmesine en az 10 dakika olduğunu düşünürsek kesinlikle geç kalacaktım bugün. İşe geç kaldığım için çekilen azar da cabası...
Durağa gidip ellerimi iki yandan alnıma koyup başımı aşağı eğdim. Birazdan işe gittiğimde olacak tüm senaryoları kafamda canlandırıyordum. Bir arabanın, durağın önünde durduğunu duydum. Kafamı kaldırdığımda Barkın'ı gördüm. Anlamaya çalışır gibi bir ifadeyle ona baktım.
"Nereye böyle kargalar daha kahvaltı etmeden?" diye sorduğunda saate baktım. 06.57? Gerçekten mi? İç çektim ve kafamı havaya kaldırıp küçük bir gülüş sergiledim. "Hayırdır neden gülüyorsun?!" derken sırıtıyordu.
"Geç kaldım sandım ama bir saat erken gelmişim." dediğimde küçük bir kahkaha attı. Bu çocuk bu kadar güzel mi gülüyordu? Gülüşler zaafım. Birisine aşık olsaydım önce gülüşe aşık olurdum sanırım. "Öyle bakma, aşık oldun sanıp ümitleneceğim." dediğinde başımı yere çevirip daha çok sırıttım. Biraz da utanmıştım sanırım.
Kafamı kaldırdım. "Sen nereye gidiyorsun kargalar kahvaltı etmeden?" diye onun sorusunu tekrarladığımda bu sefer gülen taraf o olmuştu. Ben de aynı tebessümle karşılık verdim. "Annemin migreni tutmuş da ilaç da kalmamış evde, ağrı kesici almaya gidiyordum yani."
Geçmiş olsun dileklerimi ilettikten sonra aniden düşündüğüm şeyi dile getirdim. "Barkın..." Destek almam gerekiyordu. "Efendim." Nefesim daralıyordu sanki. Neden böyle oluyordu? Alt tarafı bir şey soracaksın Mira! "Ben de seninle gelebilir miyim? Eve dönmek istemiyorum. Babam uyanıktı da içimden hiç eve gitmek gelmiyor." Bunları söylerken yüzüm düşmüştü biraz. Sonuçta kendi evinden kaçmayı kim isterdi ki?
"Tabi ki Mira." Gülümseyip arabaya bindim. Sessizlik eşliğinde yola devam ederken sonunda sessizliği bozan Barkın oldu. Konuşmaya başlamasıyla kafamı ona doğru çevirdim. "İki gün sonra Ankara'ya dönüyorum. Göreve..." Biraz yüzüm düşmüştü sanki.
"Allah yardımcınız olsun." Başını eyvallah der gibi salladı. "Mira seni sıkmak istemiyorum ama söylediklerimi düşündün mü?" Gözlerimi ellerime çevirdim ve istemsizce tırnak kenarındaki etlerimi yolmaya başladım. Yine...
"Mira yolma şu etlerini!" Duymazlıktan geldiğimde iç çekişini duydum, ardındansa ellerimin üzerindeki ellerini gördüm. Başımı ona çevirdiğimde yoldan gözlerini ayırıp bana dikmişti yeşil gözlerini. Göz göze geldiğimiz birkaç saniye bile , sanki içimi huzur doldurdu.
Orman huzurun tanımıydı benim için. Geceleri ne kadar ürkütücüyse, sabahları bir o kadar huzurluydu. Bunlar zihnimden geçerken bir an 'Barkın gibi...' diye içimden geçirmiştim. Gecesi, onun karanlığı yani sevmediği insanlara olan tavrıydı; gündüzüyse sevdiği insanlara olan tavrı... Kısaca dosta güven, düşmana korku salardı.
"Bakmalara doyamıyorsun bakıyorum!" Dudakları yukarı doğru kıvrılırken söylediği cümleyi yeni anlamıştım. Gözlerimi Barkın'dan çekerken. "Rahatsız olma, doya doya bakabilirsin. Ben burada yokmuşum gibi..." Göz kırpmıştı ve gülümsemesi daha da artıyordu sanki. Bense yerimde küçülmüş, saklanmaya çalışıyordum. Rezillik...
Mükemmel sohbetimizin ardından eczaneye vardık. Barkın arabada beklememi, hemen geleceğini söyleyip eczaneye gitti ve dediği gibi hemen geldi. "Evet matmazel şimdi ne yapmak istersiniz? Bize mi, işe mi?" Bir yandan eczane poşetini bana verdi ve kontağı çalıştırdı.
Otobüse binmeme daha yarım saat vardı ve bu saatte AVM daha açılmamıştı zaten o yüzden cevabım belliydi. "Ev müsaitse ,size. Daha işe gitmeme var, AVM de açılmadı." Başını salladı. "Hayhay efendim. Emrinize amadeyim ."
^^^
Meryem abla ,ne kadar tok olduğumu söylesem de, çok ısrar ettiği için kahvaltı yapıyorduk. Berke annesinin sözünü dinlemediğim için ağzıma domates, peynir falan tıkıştırmakla meşguldü. Barkınsa bize bakıp gülüyordu. İmdat, bir gülüşe esir olamama az kaldı!
"Meryem abla ellerine sağlık. Zahmet verdim sana da, kusura bakma olur mu?" Tebessüm etmişti. "Afiyet olsun. Ayrıca ne kusuruymuş o öyle, duymamış olayım. Başımızın üstünde yerin var kuzum." Ben de aldığım cevapla gülümsedim.
Şu an Meryem ablalardan çıkmış ve otobüs durağına doğru yürüyordum. Barkın ne kadar bırakmakta ısrarcı olsa da kabul etmemiştim. Çok yük olmuştum ona bugün o yüzden daha fazlasına gerek yoktu.
"Elif!" Arkamdan adımın seslenilmesiyle arkama döndüm. Anlamaz bakışlarla karşımda bana doğru gelen Melih'e baktım. "Ne işin vardı o evde?" Bu kendini ne sanıyordu? "Sana ne Melih?" dedim bıkkın bir şekilde. "Elif yarın sözleniyoruz, bunu bilmeye hakkım var. Zaten erkeklerle dolanıp duruyorsun, adımı mı çıkartacaksın sen?" Bunları söylerken bir yandan da kolumu tutmuştu.
Kolumu kendime çektim. "Hem gelmişsin rızam var mı, yok mu sormadan emrivaki yapıyorsun. Hem de bana hesap soruyorsun. Pardon da sen kimsin? Yolda görsem selam bile vermeyeceğim adamsın, zorunluluktan bunlara göz yumuyorum diye beni malın mı belledin? Hayırdır?! Ben kimseye yaptığım eylemlerden dolayı hesap vermem. Canım kimle görüşmek istiyorsa onunla görüşürüm. Şimdi önümden çekil ve beni rahatsız etme!"
"Bakalım iki gün sonra da böyle söyleyebilecek misin?" Geleceğin varsa göreceğin de var canım. emin olma o kadar. "Bana bak, ya seve seve ya da..." Duraksadım. "Neyse, anladın sen. Bu iş olmayacak. Bunu aklına kazısan iyi olur!"
...
AĞZIMIZI BOZDURUYORLAR YAV!
MELİHE BİR KAMYON DAYAK ATMAK İSTİYORUM. ÇOK GICIK OLDUM.
OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIFIRDAN
General FictionBabası tarafından sevilmeyen bir kız ve onu yüksek okula göndermek için mücadele eden bir abi... Abi talihsiz bir şekilde sokak serserileri tarafından öldürülünce umudu tükenen kızın , bu sefer de başına para karşılığı başka bir adamla evlenmesi ist...