Kalplerimiz bağlanır, yaralar sarılır
El değilsek hala ikimizde
bizim için hep bir umut yeşerir.
Savaşların kurtuluşları hep vardır..Cebinde ki kurşun kalemle duvarlara hep aynı yazıyı yazıyordu esmer genç, kaç gün veya saat geçmişti bilmiyordu. İçinde olan ateşi mum ışığına teslim olmuştu; Kafasında çalan türkü eşliğinde bu yazılar dökülmüştü ağzından savaşın, duvarlarda çok yazı vardı, kendisi içinde yer edinmişti şimdi bu dört karanlık duvarlar içinde. Köşe kısmı yuva bellemiş, dibine kadar geldiği kurşun kalemi hala yazı yazması için zorluyordu. Koridordan duyulan bağırışlar,kapı kapama sesleri ve küfürler artık kulağına âşina geliyordu. Dayak yemesinin üstünden saatler geçmişti, diğer mahkumların aksine bağırış çağırmış değildi savaşın yaptığı, kendi cezasını kesiyordu kendine şimdi; Sırtına,kollarına ve bacaklarına gelen demir sopanın tadı artık ilk günlerde ki gibi ağlatmıyordu onu. Alışmıştı, ona vuran kişi sanki gardiyan değil, kendisi gibi geliyordu artık. Sanki gardiyanın sözleri kendi kafasındaki iç sesle bütünleşiyordu; Sen sevdin, sevdin şimdi de acısını çekiyorsun diye dolduruyordu kendi kendini. Sevmeye devam edersen herkes gidecek senden, uyan Savaş! İçinde yaşadığı bu karmaşa onu daha da dibe çekiyor, kalbi ve aklı arasına çin seddi örüyordu ama ilk önce Kurtuluş'a kapatıyordu kendini. Herkesten kaçması yetmiyormuş gibi bir de ondan soyutluyordu işte kendini, yine gecenin bir yarısı yolu ona düşecek; Üst ranzasında uyumasına rağmen birlikte olan resmi ile kendini avutacaktı, tabii yarısını yakmasaydı eğer.
Gelen tıkırtılar çevreyi rahatsız etmiş olacaktı ki kapısı vuruluyordu, kim bilir kim dövmeye gelmişti yine. Kıvrıldığı köşede oturuşu düzeltti, kalemi ise gider deliğinin içine koymuştu. Gözleri demir kapıdayken, gördüğü birkaç askerle şaşkınlığa uğramıştı.
"Ayağa kalk! Gidiyorsun!"
duyduğu cümleler içine su serpse de gideceği yer Kurtuluşla kaldığı aynı koğuş olunca içine serpilen sular yerini lodosa bırakmıştı. Endişesi büyüyordu, kaçması en iyisiydi. Askerleri kafaya alsa belki sorun çözülürdü."Ben sevdim burayı gitmesem olmaz mı?"
Askerlerin niyeti vardır belki burda tutmaya diye düşünse de, iki askerin suratlarında milimlik değişiklik olmamıştı aksine Savaşı kollarından tutup çöktüğü yerden kaldırmışlardı bir çırpıda. Savaşın içindeki lodos şiddetini arttırınca tek umudu Kurtuluş'un onunla sohbet etmesini istemişti, belki merak etmiştir diye bile düşündü ama bu umutları koridorda yürürken çoktan soluvermişti; Lisedeyken onu posta posta döven çocuk mu merak edecekti? Sanmıyordu, Kurtuluş yine aynı olacaktı; kaçacak, konuşmayacak ve Savaş'a cephe alacaktı. Koğuş kapısına vardıklarında, esmer genç hala askerleri ikna etmeye çalışıyordu. Ne kadar dil dökse de askerler yine aynıydı, vazgeçti o yüzden. Pes etti, Kurtuluşla karşılaşmaya hazırdı, zaten onu affetmişti ama korkuyordu işte Kurtuluş'un kaçışları sebepti tüm bunlara. Eskisi gibi olmaya bile razıydı Savaş, elini kaldırsa bile laf etmezdi Kurtuluş'a. Çünkü biliyordu Savaşın yangınının tek sönüşü Kurtuluş'un bir çift gözü,bir el kaldırışıyla iki dudağının arasındaydı. Affetmesinin verdiği acı içine içine işliyor, sevdasının harlanmış alevi onu yıkıp geçiyordu. Yeteri kadar yediği dayak ise fiziksel olarak çökertmişti onu, ruhen alışmış bile olsa bedeni hala kabul etmiyordu. Bacaklarının dermanı kalmamış, kollarını ise hala iki asker tutuyordu. Bıraksalar düşecekti biliyordu, burdaki dayaklar kurtuluşun attığı iki tokat, üç yumruk gibi değildi. Gardiyanlar mahkumları ölüp ölüp diriltiyor sonra tekrar öldürüyordu, sesleri bir süreden sonra kesilen mahkumların ise ölüme yaklaştıklarını anlıyorlar, odalarına çekilip keyif çatıyorlardı. Diğer cezaevlerinden daha katı olan bu sistem, Savaşın yaşadığı yaklaşık şu 10 ay içinde çok ölüm göstermişti. Ölüme alışmıştı Savaş, oysa en çok o korkardı ölümden, en çok o kaçardı ölümden. Şimdi ise uzun süredir ölümün kendisi olmuştu, okunan selalar uykusuna karışıyor. Ansızın kulağında olan çığlıklar onu çok kez uykusundan uyandırıyordu, Orhan amca ve birçok kişi ona sahip çıkmıştı. Karışık olan bu koğuş düzeninde insanlar anlaşmayı öğrenmişti, sağcı ve solcuların tavla oynadığını da görüyor, yeri geliyor aynı ekmeği bölüştüklerine de şahit oluyordu Savaş. İki görüşe sahip mahkumlar alışmışken birbirine, Kurtuluş ve Savaşın kavgaları bazılarının ateşini harlıyordu. Demir kapı ağır ağır açılırken, Savaşın gözleri kapının tam karşısında olan ranzadaya takılı kaldı, kumral genç tam karşısındaydı şimdi aralarındaki mesafeye inat çekmediler gözlerini birbirinden. Askerlerden aldığı güç bir anda kaybolunca afalladı Savaş, ranzalardan birisinin demirine tutundu. Kurtuluş anlamış olacaktı ki ranzadan inip yanına yanaşmıştı, hala çekingen olsa da Savaşı çok merak etmişti kumral genç. Orhan amca da kurtuluşa eşlik ederken iki adam savaşın kollarına girip yatağa oturttular. Savaşın gözü Kurtuluştayken, Kurtuluş gözü ise Savaş'ın yüzündeki morluklarda ve yaralarda geziyordu.Kurtuluş elini kaldırsa da uzatamamıştı Savaşın yüzüne, dokunamamış, yanından bir kaç adım daha da uzaklaşmıştı hatta. Orhan amcaya kulak kesilmişti şimdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/365073630-288-k564452.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR | BXB
General FictionSana batan çakıl taşları, benim yüreğimi kanatan canının kırıkları.