Kurtuluş'un Barutu Savaş'ın Ateşi

38 3 50
                                    

Bölüm şarkısı: Sertab Erener - Ateşle Barut

Kurallar ezilir,sınırlar geçilir. İstenilen şey imkansızlık barındırıyorsa eğer, akla ne gelirse gelsin imkansızlık olarak. Biz insanoğluna daha cezbedici gelir. Küçük bir çocuğun komşunun bahçesinde görüp istediği o büyük mosmor incir veya genç bir kadının ay sonunda denk gelip aşık olurcasına istediği o elbise. Çocuk o bahçeye girer ve izinsizce o inciri alır,komşudan azar işiteceğini bilmesine rağmen ya da o genç kadın borç yapmamaya yemin etse de o elbise için kredi kartı kullanır. Bizi cezbedip sınırlarımızın yıkan şey aslında tamamen düşüncelerimiz ve içgüdülerimizdir, ne karşımızda duranlar ne de istediğimiz kişiler bizim sınırlarımızı, kurallarımızı yıkabilir: Bizi kah düşüncelerimiz var eder kah düşüncelerimiz öldürür, düşüncülerimize yön veren şey ise kimliklerimizdir. Bu duruma en güzel örneğimiz, Sigmund Freud'un Buz dağı diye anlattığı Yapısal Kişilik Kuramıdır. Buz dağı üç kısımdan oluşur; İd,Ego ve Süperego. İd dürtülerimiz ve arzularımızı, Ego bizim kendi irademizi ve sabrımızı temsil ederken, Süperego ebeveynlerimizden ve toplumdan edindiğimiz içselleştirilmiş ahlaki standartları ve idealleri tutar. İd ve Süperego eşit bir şekilde tutulursa ortaya Ego'muz yani standart olarak normal kimliğimiz ön plana çıkar ama durum değişirse farklı olabilir. İd'yi tıpkı bir çocuk veya bebek gibi örneklendirebilirken, Süperegoyu ebeveynleriniz olarak söyleyebiliriz. İd diye bahsettiğimiz durum, tamamen içgüdülerimizle hareket etmemizdir. Tıpkı yukarıda olduğu gibi,düşüncülerimiz belirli bir şeye odaklandıkça İd'imiz daha ön plana çıkar o yüzdende o sınırı veya kuralı çiğneyip yanlışlar yaparız; Tıpkı bir bebeğin beslenme ihtiyacı duyduğunda istenildiği gerçekleştirilene kadar ağlaması gibi, İd'nin fazla ön plana çıkarılmasının olumsuz etkilerini suçlular üzerinden verebiliriz; Kendi dürtülerini ve düşüncülerini önde tutan suçlu sürekli istekleriyle beraber arzuları üzerinde hareket eder ve içgüdüsel olarak suç işlemeye meyilli olur. Süperego ise ahlaki yönümüzü belirtir, ebeveynlerin çocuklarına fazlasıyla kuralcı ve sınırcı davranması buna örnek verilebilir. Süperegosu fazla ön plana çıkmış olan birisi aşırı yargılayıcı ve ahlaki bir yapıya sahip olabilir ve hatta Süperego tarafından yönetilen bir kişi, kötü veya ahlaksız olarak algıladığı hiçbir şeyi veya hiç kimseyi kabul edemeyebilir. En doğrusu denildiği gibi ikisinin ortası ve dengellendiği durumdur, işte o zaman ortaya egomuz çıkar. Bahsettiğimiz genç kadın eğer birkaç gün daha bekleseydi ve maaşı yatsaydı eğer içgüdüsüne yenik düşmezdi ve egosunu kullanmış olurdu. Çocuk ise inciri izinsizce bahçeye girip koparmak yerine annesiyle beraber komşudan izin alsaydı kadın gibi içgüdülerine yenik düşmeyip egosunu kullanmış olacaktı. Tıpkı şuanda koğuşun ortadında dört dönen Kurtuluş gibi, içgüdülerine yenik düşmeye az kalmıştı ama kendini teskin etmesi gerekti yoksa plan suya düşerdi vallahi

Kurtuluş'a sabır küpü dememiz absürt olurdu elbette ama şuanda,olduğundan çook daha sabırlıydı. İçindeki sabırsızlık ise onu koğuş içinde volta attırıyordu. Aklındaki planın gerçekleşmemesinin olası olması onu daha da köpürtüyor, hem Savaş'ı o sarışın çıtır hemşireyle bıraktığı için kıskançlığı sinir uçlarına kadar ulaşıyor hemde Savaş bir boku beceremezse diye küplere biniyordu. Sevgilisi inatçıydı elbette ki becerirdi kafasına koyduğunu ama normal bir yaşantı içinde değillerdi şuan! O yüzdendi işte Kurtuluşda ki bu panik, kaçıncı voltasını attığını sayamayan Orhan amca Tahsine döndü. İkili gözlerini ayrımadan Kurtuluş'u gözetliyorlardı hemde çekirdek çitleyerek! Orhan amcada son dakikalara kadar aynı durumdaydı ama kumral gencin dört dönmesi tansiyonunu düşürmüş olacaktı ki saymayı bile bırakmıştı.

"Kaç oldu sayabildiniz mi?"

"Yaklaşık 12. turu olacak bununla beraber... 12 oldu! Polat! Ben yendim anasını satayım! Polat! Noldu lan! Sustun palabıyık"

KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin