Şeytanla imkansızlık sözleşmesi

45 4 23
                                    

Koğuşa vurmazdı güneş, hep bir griydi içerisi, sesler ve bağırışlar uyuyanları uyandırır. Bazen ise gardiyanların komutaları hazırola dikerdi mahkumları ama bugün savaş için her şey farklıydı. Yüzüne gelen karartı uyandırmıştı onu, bölmüştü en tatlı uykusundan. Razıydı kurtuluştan gelen her olumsuzluğa. Olumlusu geliyordu ardından önemli olanda buydu zaten, esmerin araladığı gözleri merakla bakan gözlere tutuldu. Yattığı yerden gerim gerim gerilirken, kumral olan genç karşı ranzadaki yerini almıştı. Herkes çoktan kahvaltıyı yarılamıştı ama savaşın münasip yerlerinde pireler uçuşuyordu hala, kaldırma görevinide kahvaltı sofrasından üstlenen tek kişi kurtuluş olmuştu. İkiside memnundu bu durumdan, ufak konuşmalar dün geceki gibi sarılışlar ve gece sohbetleri onların aralarındaki ipleri dahada sıkılaştırıyor, birbirlerine daha da emin bağlanıyorlardı. Yarısı hatta çoğu yenmiş sofrada tek bir tabak doluydu, orhan amca ve kurtuluş onun için ayırmıştı bu tabağı. Aham şaham bir şey yoktu ortada elbet ama bir kuru dilim ekmekle zeytine bile razıydı savaş, sevdiği birkaç insan yanındaydı o onu tok ederdi zaten. Annesini özlerdi bazen, görüş günlerinde soluğu onda alır, pamuk ellerini sarıp sarmalar. En karanlık günleri içerde geçirse bile annesine çiçek açar en güneşli günlerini sunardı, annesi biliyordu içerde ne zorluklarla çebelleştiğini ama tek mutlu oldukları bu anıda şu kısa birkaç ayda hiç bozmadı. Oğlunun gözü morarmış gördü, yeri geldi bir deri bir kemik kalmış olarak gördü, ses etmedi. Yarına çıkar mıydı bilemezdi oğlu ama yine de en mutlu anılarını bozmadı annesi.Savaşın işlediği ve yattığı suçu annesi kabullenememişti, dizlerini dövmüştü hep. Aylarca tek tük gördüğü oğlunun hasreti ile kavrulmuş, oğlunun masum olduğu hep eşine anlatmaya çalışmıştı ama nafile. İnattı ya babası, dönmezdi yolundan. Silmişti oğlunu, yarınları yokmuş gibi. Başını yastığa koyduğunda uyuyamazdı ama oğlunuda affetmezdi işte. Aylar olmuş, yıllara adım adım yaklaşırken hala gitmemişti görüş gününe. Züleyha Hanım çok konuşmuş, en sonunda dili lâl olmuştu. Aynı sofrada otururlardı, aynı yastığa baş koyarlardı ama konuşmazlardı artık. Züleyha Hanım'ın tek şartı vardı Tolga Bey'in oğlunu görmesiydi. Geçen yine konusu açılmıştı sofrada; "Oğlunun yarına çıkıp çıkmayacağını biliyor musun bey? Git bari içeride ölmeden oğlunu gör. Bırak şu inadı, en azından helalleşin." Züleyha hanım bunları dese de Tolga bey çoktan sofrayı bırakıp kalkıp gitmişti evden, haftada en az benzer bir konuşma yaşanıyor sonu ya Tolga beyin evden ayrılması ile son buluyordu ya da iş kavgaya evriliyordu. Ev içinde olan bu dram ikisini birbirinden uzaklaştırıyordu. Her görüşte bunu dile getirmese de Züleyha hanımın suratından yorgunluğu belli oluyordu. Oğlunun önüne sıcacık yemek koymayı özlemişti, savaşta en az onun kadar annesinin yemeklerini özlemişti. Anne oğul elbet sonsuza kadar kavuşacaktı birbirlerine şimdilik ikisi de zamanını bekliyordu.

Önüne koyulanları yedikten sonra tezgaha koydu tabağını, bulaşık sırası Hamdi'de idi. Kendi yatağına geçti, battaniyesini katlayıp koyduktan sonra biraz daha dinlendi kendi alanında. Gardiyan koğuş kapısını açınca avlu vaktinin geldiği anlaşılmıştı, herkes tek kişilik sıra halinde olurken savaş bu düzeni arada bozuyor Kurtuluşun yanına geçiyor, uyarısını aldıktan sonra da eski sırasına geri dönüyordu. Kurtuluş onun bu hallerine sırıtmakla yetiniyor, onu tembihliyordu sırasına uyması konusunda. Savaş ise onu dinlememeyi tercih ediyordu, her zamanki gibi. İnce uzun koridorda tek düze olarak ilerliyordu 20 kişilik koğuş; Savaş arkasına dönmeye kalkışsa da Kurtuluş ensesini sıkmış ve onun hareketlerini kısıtlamıştı şimdi. Savaş tutulan ensesi ile iki büklüm kalırken küfürler sıralıyordu Kurtuluş'a. Kurtuluşun gülüşleri ise yerini kahkaya bırakmıştı. Gardiyan copla ikiliyi dürtse de çoktan avluya vardıkları için, azarlanmamışlardı bile. Bütün koğuşlar avluya çıktığında, herkes çil yavrusu gibi dağılmıştı. Karışık koğuş düzeni arkadaşlıkları ve kardeşleri bile birbirinden ayırmış gibi duruyordu. Savaş ise acaba koğuşta hiç sevgili olan kişiler var mıdır diye düşünüyordu şimdi, yanında konuşan Orhan amca ve Polat'ı duymuyordu hatta Kurtuluş'un yanına gelip onu izlediğini farketmemişti bile. Dürtülmeseydi eğer koğuşun ortasındaki insanlara kitlenmiş şekilde kalacak, başına bela alacaktı.

KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin