24 Temmuz 1991
Kurtuluş içeri gireli bir hafta olmuştu. Savaşla ilk selamlaştığının üzerinden bir hafta geçmişti. Savaş orhan amcanın yatağının üstünde oturup orhan amcayla sohbet ediyordu, üzerinde hissettiği gözler onu arkasına dönmesini sevk etmişti. Kurtuluş bakışlarını Polata çevirirken, Savaştan çoktan kaçmıştı. Savaş hala kurtuluşa baksa da üzerinde hissettiği bakışları geri çekememişti. Oysa Savaş çoktan onu affetmişti, neden Kurtuluş kaçıyordu o zaman? Evet başta soğuk yapan Savaştı, çünkü kurtuluşu beklemiyordu burada. Ondandır bu hırçınlığı ama tekrar onu gördükçe inmişti yelkenleri. Savaş Kurtuluştan da aynı şeyi bekliyordu. Kurtuluş ise hiç tanışmamışlar gibi silip atıyordu şimdi herşeyi, tek muhabbetleri sofrada birbirlerinden tuz-karabiber istemekti. Savaşın istediği bu değildi, hayal ettiği en azından bu değildi. Onunla uğraşsa bile tepkisiz kalan Kurtuluş bütün hevesini söndürüyordu Savaş'ın ama Savaş bu oyundan vazgeçmeyecekti, öğrenecekti Kurtuluşun neden böyle olduğunu. Orhan amcanın yanından kalkarak kendi ranzasına ilerledi, Kurtuluş farketmişti onun geldiğini. Ranzadan çoktan inmişti o yüzden, lavaboya kaçacaktı her zamanki gibi. Savaşın bunu farketmesi onu biraz daha küplere bindirmişti, Kurtuluş onun planlarını hep bozuyordu. Selamlaşmaları bile yeterdi oysa Savaş için, eskisi gibi olmalarını asla beklemiyordu. Kendi ranzasına varsa da hedefi tutturamadığı için geldiği yönden geri döndü, lavaboya doğru adımladı.Savaş ellerini yıkayan kurtuluşu izledi bir süre, aynadan kendisini görebileceği şekilde konumlandırdı kendini. Kurtuluş hala onu farketmemişti, Savaş konuşana kadar tabii.
"Kaçmaya devam mı edeceksin?"
Ellerini yıkayan genç aynadan arkasında dikilen esmer çocuğa baktı, hareketleri sekteye uğrasa da, düzeltti kendini."Kaçmıyorum ben senden"
Histerik ve kısık bir gülüş bıraktı savaş, bomboş olan lavabonun içine.
"Atma ziya, atma. Hadi konuş"
Kurtuluş Savaştan hala kaçıyordu, mahkemede de kaçmıştı. Savaş artık sinirinin son demlerindeydi, açıklama yapması gerekiyordu kurtuluşun.
"Sadece konuşacak bir şeyimiz yok Savaş"
Anlamıyordu, kafası kabul etmiyordu olanları. İlk geldiği gün oysa ne kadar iyi davranmıştı, ne geçmişti aklından şu bir haftada? En çok da bunu merak ediyordu.
"Neden o zaman ilk gün iyi davrandın? Böyle buz keseceksen hiç demeseydin onları?!"
Kurtuluş ellerini yasladığı lavabonun aynasından arkasında kalan bedene tekrar baktı, musluğu açıp ellerini yıkamaya devam etti. oysa elleri tertemizdi Kurtuluşun, kaçtığı sebepleri onun kiriydi, çıkmasını istedi. Savaş konuştukça dahada kirleniyor gibiydi. Kurtuluş Savaştan bunları beklemiyordu, onu hırpalasın dövsün istiyordu. Ağzını yüzünü dağıtırsa belki içinde hissettiği o kir geçecekti ama Savaştan kaçan da kendisiydi, Savaşın duvarlarını geçmek için mecali yoktu, Savaşın duvarları da yoktu zaten ama işi yokuşa sürmesi Kurtuluş için en iyisi gibiydi. En azından şimdilik. Savaşa söyleyemezdi, konuşamazdı, bakamazdı. Kardeşiydi.o Kurtuluşun, sadece kardeşi. Fazlası veya azı değil
Ellerini yıkadığı musluğu kapattı ve esmer gence bile bakmadan çıkmıştı. Savaş ise yine tek başınaydı, istediği bu ise eğer Kurtuluşun ona uyacaktı; Zıtlaşacaktı, Kurtuluşun illa bir sabır sınırı olacaktı zaten sadece damarına bassa belki daha hızlı bir şekilde dökülmesini sağlayacaktı.
"Kurtuluş!" Çay koyan kumral genç, çaydanlığı tüpün üstüne koyup arkasını döndü. Gergindi, Savaşın onu pataklamasını istiyordu. Hayır mazoşist değildi elbette ama hakediyordu işte kendince, Savaşı düşünüyor onun başı belaya girmesin diye olduğu yerden kıpırdamıyordu. Onunla samimi bile olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTULUŞ İÇİN SAVAŞLAR | BXB
Ficção GeralSana batan çakıl taşları, benim yüreğimi kanatan canının kırıkları.