Dora babası ile göz göze geldiğinde ağlamasını durdurmaya çalışıyordu.
Korkmayasın İzzet Ağam! Tek oğlun! Soyunun devamı oğlun bu vefasız çocuk feda edilerek yalatılıcak! Hiç tasalanma bak eşin hali mi sormadan haddimi bildirdi!
İzzet: Tırtılım, etme oğlum biz....
Bugün Oğlunuz öldü sizin! Zaten yokmuş oğlunuz!
Yanlarından koşarak geçti odasına gidip kapısını kilitledi.
_______________________________________
Odasında içi çıkana kadar ağlamıştı Dora. Kalbine paramparça olmuş cam kırıkları batıyordu. Nefes aldıkça daha derine batıyordu. Çıkartılması imkansız birer yaraya dönüşüyordu.
Elini saçlarını okşamak dışında kaldırmamış annesi, suçu günahı yokken ona vurmuştu.
Hangi acı daha keskindi bilmiyordu Dora...
Babasının tek oğlu olarak abisini görmesi mi? Üzerine titreyen Dedesinin onu yok sayıp başka bir aileye satması mı?
Onun için tek çırpınan Zavallı biçare halası! Tüm gün kapısına tek tek gelmiş özürler dilemişlerdi ama nafile.
Hissetmişti Dora yaşadığı hayat aslında ilizyondu. Sevgileri, şefkatleri birer yakandı.
En çok abisine kırgındı. Söylemediği için... Oysa söyleseydi Dora onun için canını bile verirdi. Kabul ederdi o yaşasın diye bu berdeli.
Söylemedi, hatta o gün orada o evde el gibi terk etti diğerleri ile birlikte.
Hani mahşer günü kimse evladını bile düşünmiycek kendi canının derdine düşecek diye anlatırlar ya.
Peki annesi, babası abisinin canını düşünürken, o evlat değilmiydi?
Bu düşüncelerle boğuşarak sabahı etmişti. Gün henüz yeni ağırıyordu. Dünden beri hiç bişi yememişti.
Kapısının kilitidini çevirdiğinde bir umut o kapının ardında ailesini bekliyordu kırık kalbi ama kimse yoktu orda.
Merdivenlerden inip mutfağa geçti. Buzdolabından kendisine yiyecek bir şeyler hazırladı.
Henüz ezan yeni okunuyordu. Kalkıp abdest alıp üstüne ceketini geçirip avludan dışarı çıktı.
Kapıdaki korumalar saygı ile önlerini iliklediler.
Talat: Küçük ağam Davut Ağam kimse habersiz girip, çıkmıycak diye kesin emir verdi.
Vururusun sende beni Talat abi! Yada beni mezarlığa götürürsün karar senin benim tartışmaya halim yok abi.
Talat: Buyur ağam gidelim.
Teşekkürler abi.
.
.
.
.
Mezarlıktaki çeşmeden su doldurup önce Ferit amcasının mezar taşını yıkadı, sonrada mezarını suladı.Sonrasında tebessüm ederek Gül yengesinin mezarına yanaştı. Taşı yıkarken konuşuyordu mezarlıkta yatan hiç görmediği yengesi ile.
Senin Goncan geldi bak yengem. Gördün dimi goncanı nasıl kopartıp bir kenara attılar.
O taş duvarladın içinde boğulup size kaçtım. Artık az kahrımı çekiceksiniz.
Amca ben istemedim ha gönül koymayasın bana. Hoş Hamza amcanında günahı yok. Kaza, acı çok acı bir kaza.
Annem Beni severken Gül yengem goncam derdi Gülümün goncası diye severdi hep beni. Şimdi sevmiyor galiba ha yengem!
Bana kızıp gönül koymayın da keşke İrfanın yerine ben yatsaydım yanınızda.
Şimdi ölsem ölemem de.Kıyamam abime, Tamam tamam saçmaladım demedim sayın.
Amca, yenge İrfanı çok sevin orda olur mu? Ben ölünce... Ya tamam çok çok yaşlanıp ölünce gelicem ya yanınıza!
Benide ayırmayın İran'dan olur mu? Öyle bizimkiler gibi değil gördüm onların sevgisini. Yürekten sevin beni be bari orda seviliyim he mi amcam!
Gene gelirim ben. Üzülmeden gelmeye çalışırım söz. Hadi kalın sağlıcakla İrfan iyi bak ha ananlara kereta!
Doru mezarlıktayken, çıkarken çok güçlüydü. Arabaya binmeden kapı açılınca 5 yaşındaki çocuk gibi çöktü yere.
Talat abi, kimseye deme de şurda az ağlıyım ben. Evde ağlanmıyor, burda da emmimi üzerim diye ağlayamadım. Talat abi bana hiç ağlayan yok biliyor musun?
Daha fazla tutamadı göz yaşlarını hıçkırarak ellerini yumruk yapıp avuç içlerine batırarak ağladı. Orda mezarlığın kapısında ilk kez kimsesiz hissetti kendini.
Onu mezarlığa kadar izlemiş babasından bir haber kendi kendini teselli etti Dora.
İzzet Ağa mezarın başında göz yaşlarını siliyordu elinin tersiyle ile.
İzzet: Affet abim... Affet!
.
.
.
Konağın kapısından girdiğinde Hayriye kalfa başı önde geldi oğlanın yanına.Hayriye: Küçük Ağam deden çağırıyor. Oğlum deden çok öfkeli sakin olasın, cevap verme hemi!
Sağolasın Hayriye teyze. Korkma sen bişi yapamaz bana. Canım çok kıymetli onlar için!
Üst avluda sigarası elinde kahvesini içip homurdanıyordu Davut Ağa. Dora yı görünce seslendi.
Davut Ağa: Gel buraya! Benim lafımı çiğneyip o kapıdan çıkmakta neyin nesi torun!
Mezarlıktaydım! Hayırdır Davut Ağa kaçarım diye mi korktun?
Gül : Doram, etme oğlum. Haklısın ama saygısızlık etme gülüm.
Davut Ağa: izin istemek çok mu zordu torunum. İyi yapmışsın tabide.
Niye Ağam sormak, istemek bu kadar zor değildi de sen neden sormadın beni cehenneme attın!
Ayşe: Gül goncam, başka çaremiz mi vardı ha mavişim.
Dora öfke ile kadına döndü. İlk kez ateş çıkıyordu gözlerinden.
Doğru meğerse yıllarca yanınızda yörenizde bir gün lastik patlarsa diye taşınmışım İlker Ağanın yedek lastiği!
Davut Ağa: Canın tanıyor tamam. Haddini maksadını aşıyorsun torunum.
İlker: Abim affet kurban olurum. Ben ben diyemedim kaçarız sandım ben.
Dora acıyarak, tiksinerek baktı abisine. Konuşmadan yanından geçip odasına gitti.
Akşam üstü kapısı çaldı gelen annesiydi. Dora yüzüne bile bakmadı Ayşe annesinin.
Giyinme odasına gidip beyaz bir gömlek ve siyah bir takım elbise çıkartıp koydu yatağın başına.
Ayşe: Biliyorum kırgınsın bana. Haklısında lakin... Hayde giyinesin kız istemeye gidilecek.
Dora hayatı boyunca yapmadığı bişi yaptı o gün!
Defol! Duydun mu defol hepinizden nefret ediyorum. Al oğlunu başına çal ben yokum duydunuz mu?
Yatağın üzerindeki kıyafetleri alıp avluya fırlattı. Delirmiş gibiydi Dora.
Hepiniz... Hepiniz benim cenezamin sebebisiniz! Anca bu gece ölümü götürürsün oraya!
Keşke lan keşke O gün irfan değil ben ölseydim lan ben! Ölürsem berdel olmaz oğlunuz ölür duydun mu beni Davut Ağa!
Dora olmazsa Soyun yok olur! Soyun sopun kurusun Dede! Beni diri diri gömdünüz! gün yüzü görmeyin!
Sonrası karanlıktı Dora için....
Bölüm Sonu......
Yeni bölümde görüşmek üzere✌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazgım BxB
Chick-LitHikayemiz Paralel evrende geçiyor. Eşcinsel evliliğin yadırganmadığı, kabul gördüğü bir berdel hikayesi. Şiddet, yüksek entrika aldatma bekliyorsanız yanlış hikaye✌ Kötülük aslında yok hikayede ara ara kaoslar olucak tabi. Her karakterin ana karak...