Gözlerimi korkuyla açarak nefes nefese kalmış bir şekilde yataktan kalktığımda odanın içinde yanan mumlar sönmüş, gökyüzünde ise hala karanlık hüküm sürüyordu. Terden alnıma yapışmış siyah saç tellerimi elimle geriye doğru sıyırdım ve birkaç derin nefes alarak sakinleşmeyi bekledim.Gecenin bir yarısı beni korkuyla uyandıran kâbus yavaş yavaş netliğini kaybetse de rüyamda duyduğum sesler hala kafamın içinde pervasızca dolanmaya devam ediyor, odanın içindeki hava ciğerlerime yetersiz kalıyordu. Ayağa kalktım ve ölçüsüz adımlarımla odadaki balkona doğru ilerledim. Perdenin keten kumaşını iki yana doğru sıyırdığım anda gece rüzgârı doğrudan odanın içinde esmeye başladı. Neredeyse havasız kaldığını hissettiğim ciğerlerim, temiz oksijen ile buluştuğunda kendimi biraz daha rahatlamış hissediyordum.
Gördüğüm kâbustan sonra bu gece bir daha uyuma düşüncesi bile boğulmama sebep oluyordu. Balkonun ortasına doğru ilerledim ve kolumu balkonun etrafını çevreleyen mermer korumaların üzerine yasladım. Kafamı gökyüzüne doğru kaldırıp, parlayan yıldızları büyük bir ilgiyle izlemeye başladığım anda bile zihnimin içini rahat bırakmayan kirli düşünceler tekrar aklımı bulandırmaya başlamıştı.
Gördüğüm kâbusun etkisinden bir türlü çıkamıyordum. Her ne kadar hatırlamasam da, zihnim ısrarla düşüncelerimi kurcalayıp hatırlatmaya çalışıyordu. Hatırladığım kadarı sadece bana annemi hatırlatan şeffaf bir sesti. Dediklerini güçlükle biraz hatırlayabilsem de bir diğer yandan, tanıdık olduğunu hissettiğim bir adamın ben uyanmadan hemen önce söyledikleri, diğer sesi zihnimin içinde bastırıyordu.
Gözlerim bir süre daha yıldızların üzerinde oyalanmaya devam ederken, kötü geçen geceyi biraz olsun güzel bir hale getiren yıldızlara bakarak kâbusumdan geriye kalan bir cümleyi kendi kendime mırıldanarak tekrarladım.
'Gerçek ölüm sandığından çok daha yakın.'
Daha sonra gözlerimi kapadım ve kafamı aşağı doğru eğerek nefesimin sıkıntılı bir şekilde dudaklarımın arasından çıkmasına izin verdim. Kısa bir süre kapalı tuttuğum gözlerimi geri açtım. İçeri girmeden önce son bir kez de ormana açılan büyük bahçenin arasında gezdirdim. Görünürde bahçede dolanan birkaç askerden başka kimse olmasa da bu bile beni yeterince rahatlatmıyordu.
Gördüğüm kâbustan sonra sessizlik bedenime sadece korku salıyordu ve hayatımla, kendimle ilgili olan biten her şey tümüyle yanlış hissettiriyordu. Belki bunun sebebi gecenin bir yarısı rüyalarıma sızan ve kontrolü elimden alan aptal seslerdi ama hislerim bunun çok daha derin ve karmaşık olduğundan yanaydı.
Düşüncelerimden sıyrılıp odaya geri dönmek için arkamı döndüğümde, tam arkama düşen kızıl yansımaları görmem beni duraksattı. Yansımanın nereden geldiğini anlamak için bakındığımda etrafında bir şey bulamayan gözlerim doğrudan gökyüzüne kaydı. Şaşırtıcı bir şekilde az önce insana dinginlik sağlayan parlayan yıldızların ve ayın çevresinde, şimdi uğursuz kızıl bulutlar gezinmeye başlamıştı. Kızıl bulutlar dakikalar içinde hem ayı hem de yıldızları çarşaf gibi örtmeye devam ederken, kısa bir süre sonra artık gökyüzü sadece onlardan ibaretti. Gördüğüm manzara karşısında gözlerimi ne kadar çabalasam da gökyüzünden ayıramıyordum.
Olan bitenin gerçekliğini sorgularken, kulaklarımı ormanın içinden yükselen derin ve uğultu çığlıklar doldurdu. Korkuyla kafamı seslerin geldiği yöne, ormana doğru çevirdim ama görünürde hiçbir şey yoktu sadece sesler vardı. Balkonun altından birden fazla ayak ve birbirine çarpan metalik sesler yükseldiği anda dikkatimi oraya yönlendirdim. Tam olduğum balkonun altından çıkan ve hızlı adımlarla ormana doğru ilerleyen askerleri gördüğümde ise nefesimi tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADEN BAHÇESİ
Fantasy"Sadece soruma cevap ver Layla." Gözlerini gözlerimden ayırmadan yanıma diz çöktü. İşaret parmağını havalandırarak göğüsümün üstüne doğrulttu. "İntikam istiyor musun?" Anlamadığım soruya yanıt olarak soru sorar biçimde kaşlarımı kaldırdım. Göğüsümü...