Prensesin arkasından gelen at arabalarından birinin içine yerleştirilirken, bana eşlik etmek için görevlendirilen askerlerden iki tanesi de at arabasında karşımdaki uzunca, geniş koltuğa oturdular.Yerlerimizi aldıktan kısa bir süre sonra tekerleğin altında ezilen minik taşların uyguladığı hafif bir sallantı eşliğinde atlar hareket etti. Bu süreçte karşımda oturan askerler olabildiğince göz kontağını kesmeden beni aşağılayıcı bakışlarının altında sessizce ezmeye çalışıyordu.
Derin nefes aldım. Şu an ne sinirlenmenin sırasıydı, ne de bana bir sonuç vaat etmeyecek harekette bulunmanın. Kafamı sallantılı yolun dışarıdaki manzarasına çevirdiğimde bile hala bakışlarının üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Utanç verici bir histi. Özellikle benim gibi biri için.
Hızını gittikçe arttıran atlar ile sallantılı yolda gezinen bakışlarımı ara ara bulanıklaştırırken kenardaki, içe doğru büzülmüş kırmızı sert kumaşı geriye doğru ittirdim. Gözlerim hayranlıkla dışarıda dolanırken kırmızı kumaşın arkasına saklanmış doğa, belki de uzun zamandır gördüğüm en güzel manzaraydı.
Irıshire'ı hayatım boyunca hiç böyle hayal etmemiştim. Kalabalık bir ülke olmasından dolayı hep yerleşkelerin fazla olacağını düşünürdüm. Ama karşımdaki paha biçilemez göl manzarası, irili ufaklı ağaçların arasındaki envaı çeşit çiçek yanıldığımın en güzel kanıtıydı. Baktığım her farklı nokta gözlerimin içindeki parıltı ortaya çıkarırken, açık alanda özgürce esen rüzgârda saçlarımı ufak hareketlerle okşuyordu.
Gözlerimi yol hizasında kaldırdığımda sarayın üç büyük kulesinin geniş gövdelerini fark ettim. Boynumu tamamen geriye bükmediğim müddetçe uzun kulelerin ucu gözle görülmüyordu bile. Ağaçların arasından gittikçe daha da belirginleşen saraya baktığımda aklımda tek bir düşünce oluştu. Onca yerin arasında neden buradaydım? Bu sorunun cevabını bana verebilecek tek bir kişi vardı. Ama o bana ulaşmak istemediği sürece ona ulaşmamın da hiçbir yolu yoktu.
Olabildiğince kısa süren yolculuk, at arabaları dış duvarları özel gri taşlarla kaplanmış sarayın kapıkulesinin önünde durduğunda son buldu. İki kulenin arasındaki kalın tahtadan yapılma, dış yüzeyinin gri levhalarla kaplandığı asma kapının kalkmasını beklerken kalp atışlarımın ne kadar hızlandığını ancak o zaman fark ettim. Karşılaşacağım durumları bilmemenin verdiği korku kalp atışlarımı etkisi altına almıştı. Gözcü kulesinin üzerinde sallanan büyük, siyah, mat zeminin üzerinde sürünen altın yılan figürüne sahip bayrak hafif rüzgârların arasında dalgalanıyordu.
Sonunda asma kapı yukarı kalktığında, Perla'nın içinde bulunduğu at arabası öne yanaşarak prensesi indirdi ve önümüzden hızla çekildi. İçinde bulunduğum arabada arkasından, beni ve yanımdaki askerleri de indirmek için harekete geçerek ön tarafa yanaştı.
Seyirin bana da inmem için yardım edeceğini düşünürken, o olduğu yerde durmuş, sadece dümdüz ileriye bakarak inmemizi bekliyordu. Anlaşılan o ki artık kabullenmem gereken bazı durumlar vardı.
Giydiğim yırtık elbiseyi tutarak dikkatli adımlarla at arabasının basamaklarını kullanarak aşağı indim. Saraya, bana eşlik etmek üzere görevlendirilen arabanın önündeki bir diğer uşak, inmemle beraber harekete geçti.
Çiçeklerle bezenmiş uzun taş bir yol üzerinden yürümeye devam ediyorduk. Sağ tarafta yol boyunca saflığı ve sevgiyi temsil eden hayalet orkideler yer alırken, sol tarafta ise tam zıttı, zehirli bir çiçek türü olmasıyla bilinen ateş laleleri yer alıyordu.
Büyük ve görkemli giriş kapısının etrafında nöbet tutan bir düzineden fazla asker ise güvenlik önlemlerinin sıkı alındığını yeterince belli ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADEN BAHÇESİ
Fantastik"Sadece soruma cevap ver Layla." Gözlerini gözlerimden ayırmadan yanıma diz çöktü. İşaret parmağını havalandırarak göğüsümün üstüne doğrulttu. "İntikam istiyor musun?" Anlamadığım soruya yanıt olarak soru sorar biçimde kaşlarımı kaldırdım. Göğüsümü...