Aron hoş karşılanmayacak bir dille bu geceyi sonlandırdıktan sonra, misafirlerin birçoğu memnuniyetsiz uğultular eşliğinde kapıya yöneldi. Büyük salon yavaş yavaş büyük bir sessizliğe gömülürken sadece bizim dışımızda birkaç kişi kalmıştı. Perla Aron'un öfkesini yatıştırmaya çalışırken, Riven umursamaz tavırlarıyla salonun içinde geziniyordu.Daha fazla dayanamayan Aron, Perla'nın sakinleştirmek için omzunda gezinen elini üzerinden çekti ve Riven'a doğru istikrarlı birkaç adım atarak "Oyuncağın nerede?" diye sordu alaycı bir şekilde.
Riven suratını gizleyen siyah maskesini ellerinin arasına aldı. Maskeyi bir köşeye koyduğunda gülümsedi ve kelimelerinin gizemini sürdürmeye devam ederek "Bir süre ayağımın altında dolanamayacağı bir yerde." Diye cevapladı.
Aron'un bakışları bir saniyeliğine ondan bana kaydığında dudağını hafif bir tebessüm kapladı. Gözlerinde dolanan kendinden emin ifade bana bu sabah konuştuklarımızı hatırlattığında dudaklarım korkuyla aralandı.
"Ona ne yaptın?" dakikalardır koruduğum sessizliğimi bozduğumda, Perla'nın aksine oldukça umursamaz gözüken iki adamda bana doğru döndü. Perla korkuyla olanları anlamlandırmaya çalışıyordu. Onun çoğu şeyden haberi bile yoktu.
Riven hafif çatık kaşlarının altında kısılan kırmızı gözlerini üzerime dikti. Birkaç adım atarak olabildiğince yaklaştı. "Ne o? Yoksa onun için endişelendin mi?" dedi alaydan olabildiğince uzak bir ses tonuyla.
Göğüsüm korkuyla inip kalkarken onun ne kadar tehlikeli olduğunu, ya da olabileceğinin daha yeni farkına varıyordum. Henüz yarım saat önce tutkuyla üzerimde gezen bakışları, bu sefer de nefretle yüzümde gezindi. "Sana yaptığı onca şeyden sonra gerçekten endişeleniyor musun?" gittikçe daha da koyulaşan kırmızı gözleri, sessizce birkaç saniye daha üzerimde gezindi. Daha sonra devam etti. "Onu öldürmedim." Biraz daha yaklaştı ve "Eğer merak ettiğin buysa." Diye ekledi sessizce.
Ağzından çıkan her bir kelime de, en az bana nefretle bakan gözleri kadar nefretle doluyken, kendinden taviz vermeyen bu duruşu beni gittikçe tahrik ediyordu. "Sen öldüresiye nefret ettiğin birini, o nefretin baskısındayken bile sevmeye devam etmek ne demek anlayabilir misin ki?" Gözlerim onun nefret dolu bakışlarında gezindi. Ona doğru, nezaket kurallarının çok dışında, oldukça yüksek bir sesle bağırarak konuşurken aynı anda öfkeli bakışlarımız da kendi aralarında başka bir çatışma içerisindeydi. Sinirden adeta kasılan suratı yumuşamaya başladığında kısa bir süre soluklanarak devam ettim. "Ya da sen nefretten başka ne bilirsin ki?" sertçe dudaklarımı dişledim. Aron ve Perla sessizlik içinde bizi dinlerken bu kelimeler ağzımdan kimin için çıkıyordu ben bile bilmiyordum. Eladora için mi? Nefretimin arkasındaki sevgi Eladora'ya mı aitti.
Hiç sanmıyordum.
Belki elime bir fırsat geçse, kimsenin ulaşamayacağı bir yerde, yalnız ikimiz olsak onu kendi ellerimle öldürürdüm. Ona duyduğum en ufak bir sempati ya da sevgi yoktu. Benim ona karşı olan sevgimin son kırıntıları Hestia'nın öldüğü gün onunla birlikte ölmüştü. Geri dönülemez bir noktadaydık. Hepimizin eline birilerinin kanı bulaşmıştı.
Riven bir şeyler söylemekten kaçındı. Geriye doğru birkaç adım atarak benden uzaklaştı. Aron ise sessizliği bozmak için doğru zamanı kolluyormuş gibi sadece dinliyordu. "Sevgi zayıflıktır. Tüm bu yaşadıklarına rağmen hala bunu anlayamıyor musun?" ses tonu bile fikrini hiçbir şeyin değiştiremeyeceğini açıkça vurguluyordu.
Kafamı iki yana salladım. Onunla tartışmamın, bu anlamsız konuşmayı sürdürmemin hiçbir mantığı yoktu. Şu an yüzümdeki her saniye değişen duyguları saklayan tek şey maskeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADEN BAHÇESİ
Fantasía"Sadece soruma cevap ver Layla." Gözlerini gözlerimden ayırmadan yanıma diz çöktü. İşaret parmağını havalandırarak göğüsümün üstüne doğrulttu. "İntikam istiyor musun?" Anlamadığım soruya yanıt olarak soru sorar biçimde kaşlarımı kaldırdım. Göğüsümü...