"Dört" Şeytan Görünümlü Melek

464 122 80
                                    







Kader gerçekten değiştirilebilir mi, yoksa biz sadece daha önceden belirlenmişi yaşamakla mı hükümlüyüz? Hiç kendi kendinize sorduğunuz oldu mu? O gün onu değil de, bunu yapsaydım ne olurdu diye?

Ben sordum. O gün ölmeseydim, bugün nerede ve kiminle olurdum diye. O gün ölüm benim seçimim değildi. Ama bugün yaşamak benim seçimim. Bana ikinci bir şans verildi ve ben hayatımda hiç bu kadar yaşadığımı hissetmedim.

•••

Kral'ın imalı sözleri Perla'da dahil odadaki herkesin dikkatini çekti. Hala oturduğu yerden yarattığı kasvetli havanın keyfini sürüyordu. Her kelimesi ağzından dediklerinden emin bir şekilde çıkmıştı. Ya bir şeyleri tahmin ediyordu, ya da ortaya boş bir zarf atıp yeminin yutulmasını bekliyordu.

"Ne demek istediğinizi anlamıyorum." Sesim çatallaşmıştı. Kendinden emin duruşum her geçen saniyeyle beraber adamın karşısında bozguna uğruyordu.

Gözlerime bakarken şarabından keyifli bir yudum daha aldı ve bardağını masanın üzerine geri bıraktı. "Serapian'da olanları biliyor musun?"

Öldüğüm günden beri Serapian'da olan biten hiçbir şeyden haberim yoktu. Ve ayrıca Aron Serapian'dan geldiğimi kolaylıkla öğrendiyse, bildikleri sadece bununla sınırlı olamazdı. Ama nihayetinde yalan bir bataklıktır. Ve ne kadar çok çırpınırsanız o kadar çabuk batarsınız.

Kafamda adama vereceğim cevabı düşünmeye başladım. Arkamda bıraktığım evimin, ülkemin ne halde olduğunu elbet merak ediyordum. Ama söyleyeceğim tek bir yanlış cümle kralın öngörülerini onaylayabilirdi.

Düşüncelerimle olan muhakemem bittiğinde, bunca zamandır tabağın üzerinde gezdirdiğim gümüş çatalı tabağın içine bıraktım. "Ne yazık ki, burada bulunduğum günden beri Serapian'dan hiçbir haber alamadım."

Bana olan güven problemini saklamadan, açıkça konuşan Aron, beni biraz daha imalarıyla tarttıktan sonra Perla'nın nezaketten yoksun ses tonu ile sorgulamalarına son vermek zorunda kaldı.

"Belki de biraz sarayın duvarları arasında geçen hayatına son verip dışarı çıkmalısın. Çünkü belli ki, burada kalmak sana insanlarla nasıl konuşacağını da unutturmuş." Kızgın başladığı cümlesini zar zor yutkunarak dolu gözleri eşliğinde devam ettirdi. "Onun gibi zalim biri olmaya başlamandan korkuyorum." Göz bebekleri, gözündeki gözyaşlarıyla beraber parıldıyordu.

Kimden bahsettiğini bilmiyordum, ama tahmin edebiliyordum. Aron'u misafirlerinin önünde azarlamaktan çekinmeyen Perla abisinin cevap vermesine olanak tanımadan masadan kalktı.

Aron'a baktığımda onu ilk defa bu kadar huzursuz görmüştüm. Sert duvarları olduğu belliydi ve o duvarları kardeşinin aşmasına dahi izin vermiyordu. Uzaktan bakıldığında sinirli gözüküyordu ama sinirinin Perla'ya karşı olmadığı açıktı. Sadece Perla'nın sözlerine içerlemişti ama ona kızmıyordu. Kızamazdı da zaten. O ne ailesinin ölümünden sorumluydu, ne de Aron'un içe kapanık ruh hallerinden.

Abi olarak ailesinin boşluğunu doldurması gerekirken,
ölümlerinden sonra onu daha da sevgiye aç bırakmıştı. Ama kendisi de sevgiye açtı ve o kendini sadece intikam arzusuyla besliyordu. Bu durumdaki bir insan başkasına nasıl sevgi verebilirdi ki?

Bende farksız bir durumda değildim. Başlarda ailemin ölümünü çevremden gördüğüm sevgi ve saygı ile atlatmış olsam da, şimdi tüm sevgi dolu sözcüklerin sahte olduğunu acı verici bir şekilde anlıyordum. Kabullenmek istemesekte ikimizde bu yönden birbirimize azda olsa benziyorduk aslında. Tek fark, ben bu gerçekle yüzleşmek için ölümü tatmıştım.

Perla yemek salonunu terk ettiğinden beri etrafta sadece rahatsız edici bir sessizlik vardı. Aron kafasını ellerinin arasına almış, dakikalardır kıpırdamadan öylece duruyordu. Odadaki askerler ve çalışanların hiçbiri ise en ufak bir ses çıkarmaya cüret edemiyordu.

ADEN BAHÇESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin