2

333 26 2
                                    

Keyifli okumalar♥️



🏎️



Ofiste giydiğim kumaş pantolon ve gömleğimin aksine şimdi altımda wide leg siyah bir jean ve beyaz bir tişört vardı. Lewis'in bana gönderdiği adresi biliyordum. Londra'nın küçük ara sokaklarında bulunan sakin ve küçük bir kafeydi. Deri ceketimi üzerime attığımda dalgalı saçlarımı serbest bırakmıştım.

Hızla evden çıkıp metroya doğru ilerledim. Evim metroya oldukça yakındı. Londra'da kira fiyatları ortalamanın çok üstündeydi ve ev kiramı bile tam denk getirirken bir araba alabilecek duruma sahip değildim. Zaten toplu taşıma kullanmakla hiçbir zaman derdim olmamıştı.

Metroda kafamın içinde bir sürü şey uçuşuyordu. Nasıl olacaktı? Şimdi gerçekten arkadaş mı olacaktık? Üniversite zamanlarımdaki hayranlığım aklıma gelirken derin bir nefes aldım. Bir gün böyle bir şeyin başıma geleceği aklımın ucundan bile geçmezdi.

Genel olarak sakin bir hayatım vardı. Fırsatları iyi değerlendirebilmem benim en büyük şansımdı. Türkiye'deki lisans eğitimimin ardından yüksek lisans için Londra'ya gelmiş ve sonrasında da burada bir düzen kurup çalışmaya başlamıştım. Annem hala Türkiye'deydi ve onu özlüyordum ama buradaki fırsatlar benim için çok daha iyiydi.

Babamın olmaması bile artık benim için çok da büyük bir sorunu ifade etmiyordu. Bunu kendi terapi sürecimde aştığımı düşünüyordum. Bir yandan da hala içimden bir ses bu şehire bağlılığımın ondan kaynaklı olduğunu söylüyordu.

Bill Sanders burada doğup büyümüştü. Yani... Onu hiç görmesem de bunu biliyordum.

Annem ben çok küçükken bizi terk edip gittiğinden bahsetmişti. Bill Sanders şu an neredeydi ve ne yapıyordu hiçbir fikrim yoktu. Belki yeni bir ailesi vardı. Belki de ölmüştü.

Bir babam olmamasına çoktan alışmıştım. Yani stabil bir hayatım vardı. Şimdi bu olanlar hala çok garip geliyordu.

Düşüncelerimin arasında metrodan çıkıp buluşacağımız kafeye doğru ilerlemeye başladım. Saat 18.52'ydi. Tam saatinde kafede olacakmışım gibi duruyordu.

Navigasyondan yardım alarak Lewis'in whatsapp'tan gönderdiği adresi takip ettim. Resmen telefonumda numarası kayıtlıydı. Evde elli kere baktığım profil resmine bu sefer dokunmadığımda kendimle küçük çaplı gurur duydum.

Gerçekten harika...

Kafenin kapısına baktığımda telefonumu ceketimin cebine koydum ve vakit kaybetmeyerek içeri girdim.

İçeriye kısa bir bakış attığımda onu gördüm. En köşedeki masada oturuyordu. Kafede zaten bizden başka müşteri yoktu. Hızlıca oturduğu masaya doğru ilerlerken kendimi germemeye çalışıyordum. Gelişimle dikkatini elindeki telefonundan alıp bana çevirdiğinde içten bir şekilde gülümsedim. "Merhaba."

"Ceren. Merhaba." Ayağa kalktığında bir an bana arada kalmış gibi baksa da ben de kolumu açtım ve bana sarılmasına izin verdim.

Kaslı kolunu kibarca belime koyarak beni kendine çekti. "Bir an gelmeyeceksin sandım."

Odunsu kokusu burnumu doldururken bir elim omzunda yavaşça ondan geri çekildim. Pekala yine de yüzlerimiz fazla yakındı.

Yani... Dudakları...

"N-Neden? Tam vaktinde geldim?" Bakışlarımı aceleyle dudaklarından gözlerine çıkardığımda onun bakışları ise tam olarak hala gözlerimdeydi.

"Her zaman böyle dakik misindir?" Belimdeki elini çekip hafifçe benden uzaklaştığında onaylarcasına başımı salladım. Bu hissettiğim şey de neydi? Kolunu çekmesine üzülmüş müydüm? Saçmalama Ceren! "Evet... Yani genelde olmam gereken yerde tam vaktinde olurum."

Terapist · lewis hamiltonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin