Keskin ruh.

13 3 1
                                    

Kalbimizin derinliklerinde, hiç bilmediğimiz hiç hatırlamak istemediğimiz zamanlarda oluşan acılar var. Biri elini uzatsa, veya yaramıza merhem olmak istese ona cephe alıyoruz veyahut onu kendimizden uzaklaştırıyoruz çünkü mecburuz.
Mecburluk kavramı hepimiz için çok farklı. Kimi ölmeye mecbur, kimi gülmeye, kimi de nefes almaya. Ne kadar benzer olsalar da hepsinin mecburluğu ruhumuzda o kadar derin bir yara ki...

********************~***********************

Sert bir rüzgar esiyordu sabah saatleriydi. Hava yağacak gibiydi. Kenara koyduğu paltosunu eline aldı gurur ve Cebinden bir dal sigara çıkardı. Usulca yaktı ve gözlerini kısarak denizi izlemeye başladı. Bugün onun doğum günüydü ama yanında hiç kimsesi yoktu, tek bir kişiyi arzuluyordu yanında. Kansuyu'. Artık emindi o mahi kızdı ama ona neden yalan söylüyordu anlamış değildi. Annesinin intikamını alacaktı gurur. Kararlıydı ve buna mecburdu çünkü annesi onun için bir çok şey feda etmişti. Babasının kaç dayağını yemişti ama yine de gururu biricik oğlunu bırakmamıştı. Eli öpülesi ve baş tacı edilecek bir kadındı Nigar. Herkes onun gibi güçlü olamazdı, yitirdiği neşesini geri kazanmaya çalışması onun sonu olmuş biricik oğluna organize ettiği 5. Yaş gününde neşesini sonsuza kadar kaybetmişti. Beyaz elbisesi kanlar içinde kalmış avuçları çıplak betona birbiri üzerine yıkılmıştı. Son nefes alış ve son gülümseme.

"Seni çok seviyorum oğlum, ne olursa olsun içinde ki güneşin yok olup gitmesine izin verme. Onu sev... elinden sıkıca tut."

Bir çift gözün kapanışı ve sönen ışıklar.
O gün gurur, sadece annesini değil evini de kaybetmişti. İmran ablanın suçu üstlenen oğlunu da unutmadı gurur. Adamın sinsi bakışları ve İmran ablanın göz yaşları. Kim neye mecburdu acaba? Gurur yaşamaya mecbur muydu şuan? Kesinlikle değildi.

Annesini hatırlayınca gülümsedi gurur, kansunun saçları geldi aklına. Annesinin saçları da onunkiler gibi gür ve dalgalıydı. Sol yanağında küçük bir gamzesi vardı ikisinin de. Annesinin elini bırakma dediği güneş acaba Kansu muydu? Gurur bir şeyden emindi o güneş kansuydu. Peki ya kendi? Kendi karanlığı güneşi de yok eder miydi? Kesinlikle ederdi...

Sigarasından son nefes çektikten sonra izmariti avuçlarının içinde söndürdü ve bir kenara attı. Bugün doğum günü olduğu için izinliydi. Babasının şirketi böyle şeyleri çok düşünüyormuş. Ayağa kalktı ve pantolonunun paçasını düzeltti. Cebinden telefonunu çıkardı ve hiç beklemediği bir mesaj gördü.

"Sessizmahiadlı kişiden bir yeni mesaj"
-Doğum günün kutlu olsun, Oğuz. Seni seviyorum. Bir gün dudaklarından öpmek dileğiyle.-00.00

Bu mesajı ona Kansu atmıştı. Gurur gülümsedi ve ağır adımlarla ilerlemeye başladı. Önüne küçük bir erkek çocuğu geldi ve minik elleriyle gururun gövdesine vurdu.

"Şurda bir abla var, seni çağırıyor. Benimle gelir misin?"

Gurur etrafa bakındı ve kimseyi göremeyince bakışlarını küçük çocuğa yöneltti.

"Gidelim bakalım delikanlı."

Çocuk gururun iri parmaklarından birini tuttu ve biraz yürüdükten sonra bir parka geldiler. Bir kamelya vardı etrafı tül bir şeyle kapatılmıştı ama ardında kim olduğu gözükmüyordu.

"Oraya git o abla orda."

Gurur küçük çocuğa gülümsedi ve ağır adımlarla o yöne doğru yürüdü.
Geldiğinde ise yavaşça tül perdeyi kaldırıp bakındı, fakat orda kimse yoktu.

"Vay, çocuk benle oyun mu oynamış?"

Gurur neye uğradığını şaşırdığı gözleriyle etrafa bakarken arkasından gelen biri gözlerini kapattı ve bir kaç dakika sonra narin bir kız sesi duydu.

3.ŞahısHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin