Chapter fourteen

161 3 6
                                    

Aylar sonra

Sonunda Ankara'ya gidebilecek parayı toplamayı başarmıştım. Valizim ya da eşyam olmadığı için sanırım benim için güzel bir yolculuk olacaktı. Uçağa binmeme imkan yoktu çünkü aşırı derecede yükseklik korkum vardı,onun yerine tren ile gitmeyi düşünüyordum. Ayakkabılarımı hızlıca ayağıma geçirip telefonumdan saati son kez kontrol ettikten sonra evden ayrıldım. Gitmeden önce oda arkadaşıma veda etmek isterdim fakat maalesef ki evde değildi,akşama kadar da onu bekleyemezdim. Aslında vedamı dün etmiştim fakat veda bir yere gitmeden tam önce olması gerekiyormuş gibi hissediyordum,hani yolculuğa çıkmadan ve ayrılmadan hemen önce olması gerekiyormuş gibiydi bana göre. Hızlı adımlarla ilerleyerek saniyesi saniyesine trende olmaya çalışıyordum.

◇◇◇◇◇◇◇◇

Sonunda varmıştım. Girdiğim bölümlerden boş olan olmadığı için oturabileceğim tek vagon sanırım üç kişilik genç grubuydu, ki geri kalanların hepsi zaten ağzına kadar dolu aile değil de sanki tüm sülaleyi toplamıştı sanki. "Şey rahatsız olmazsanız..." Derken karşımda duran grubun hepsi başını kaldırdı, bir an sahnedeymişim de ışık bana doğrultulmuş gibi hissettim. "Tabii." Hafifçe gülümseyerek cam kenarına oturacaktım ki ayakta su içen çocuk belirsiz mırıltılar çıkardı bana doğru. Anlamazca ona doğru baktım, elindeki şişeyi uzaklaştırmasının ardından tip tip baktı. "Benim orası." Çocuk gibi söylediği şeylere göz devirdim,bende cam kenarında oturmak istiyordum ve eğer oturmuyorsa burası onun yeri sayılmazdı bile. "Eymen veletlik yapmayı kes de suyumu ver sen asıl!" Oturan çocuklardan bir tanesi ayakta su içen çocuğa sinirli sinirli bakışlar atarken umursamazca cam kenarında bulunan yere oturdum. "Ya kızım aptal mısın? Duymuyor musun sen beni?" Çocuk üzerime doğru yürüdüğü sıra sabır dilendim. Tamam belki dövüş eğitimi almış biri değildim fakat her insanın hassas noktaları vardı elbet,eğer daha fazla sinirimi bozmaya devam ederse kullanmaktan çekinmezdim. "Susun artık." Vagona girdiğimden beri konuşmamış olan çocuğun sesini duyduğumda bakışlarım ona döndü. Bana kısaca baktıktan sonra başını adını Eymen olduğunu düşündüğüm çocuğa çevirdi. "Başımı ağrıttınız...ses çıkarmaya devam ederseniz atarım sizi vagondan." Ayakta duran çocuğa ayrı sinir olmuştum sanki bir yerlerinde kurt varmış gibi yerinde hareket edip duruyordu. Oflayarak cam kenarına yaklaştı,başını cama yaslayarak dışarıya doğru bakındı. Başımın dibinde durduğu için inanılmaz rahatsız bir his veriyordu fakat açıkçası rahatsızlık vermek de istemiyordum,şu Eymen denen çocuğa çok fazla gıcık olmuştum. "Pişt." Refleks olarak başım çocuğa doğru döndü,refleks olmasaydı kesinlikle görmezden gelmek benim tercihim olurdu. "Adın ne?" Gözlerimi kısarak tiksinti ile baktım. Zaten iletişim kurma becerim yerlerde sürünüyordu, bir de iletişim kuracağım kişi böyle biri olunca kaçınılmaz yüz ekşitme ifadesi geliyordu işte. "Melisa." Dedim soğuk bir sesle. Başını sallayarak elini uzattı. "Memnun oldum,bende Eymen ama genelde Zeus'un oğlu diyorlar." Derken kahkaha attı. Eline boş boş birkaç saniye baktım fakat elim gitmiyordu sıkmak için,pek sevmemiştim bu çocuğu. "Negatif enerjin ruhumu sömürdü." Derken yüzünü buruşturarak elini çekti. Gözlerimi devirip derince nefes aldım. "Hep böyle somurtur musun?" Sabır dilenircesine başımı arkaya doğru çevirdim bir umut belki arkadaşları olduğunu düşündüğüm kişiler yardım eder diye,ortada duran sessiz kişi elinde kitap okurken diğeri müzik dinliyordu. Müzik dinliyor olmasına rağmen bu tarafa doğru bakıyordu,kısa süreliğine göz göze geldiğimizde hafifçe gülümsedi. Utanarak başımı tekrardan gıcık bulduğum çocuğa çevirdim,çevirmez olaydım. "Vay Alp yine ekmeğinde." Arkadaşına doğru göz kırptı,oflayarak sinirli bir sesle konuştum. "Kusura bakma ama siktiğimin çenesini kapatıp sesini keser misin rica edersem?" Eymen denen çocuk umursamadan tekrar güldü. "Sakin ol ya pek bir gerginsin. Masaj falan yapayım mı?" Sahte flörtöz bir tavırla göz kırpmasını izlerken öğürme hareketi yaptım. "Eymen." Duyduğum sesle Eymen ile aynı anda yanımda oturan çocuğa döndük,sert bakışları Eymen denen çocuğa dikilmiş sakin fakat tehlikeli bir bakışla bakıyordu. "Tamam ya ne dedim sanki." Alnımı cama yaslayarak telefonumu çıkardım. Sonunda şarj makinesi alabilmiş olmak bile zafer gibi geliyordu. Buğra'nın Ankara'da olması artık içimde pek de bir şey oluşturmuyordu, hala içimde devasa bir takıntı olsa bile ona göstermemeyi tercih etmiştim. 'Varana kadar birkaç video izlerim veya belki Buğra ile konuşuruz' diye düşünmüştüm. Artık konuşmamız kısa ve soğuk oluyordu. Bazen pişman oluyordum daha beni tanımıyor iken çok fazla üzerine gitmiş olmama fakat elimde değildi. Fazla güzeldi,fazla tatlıydı ve enerjisi resmen beni kendine çekiyordu.

Yayıncı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin