Yaklaşık yarım saat kadar oturduktan sonra babam şirketi Alex ile beraber gezebileceğimi söylemiş,bende saatlerce tek tek tüm katlara bakıp herkese değişik değişik bakışlar atmıştım. Buradaki erkekler fazla disiplinli,kadınlar ise çok fazla açık giyinmiş fakat yine de disiplinli duruyordu. Buğra bu kadınları görmediğine göre kıskançlık krizine girmeme gerek yoktu,o yüzden rahattım. Yaklaşık birkaç saat şirket gezisi yaptıktan sonra saat 21.00 civarı babam bir iş yemeğine gideceğini,benim de gelmemi istediğini söylemişti. İlk başta böyle şeyleri bilmediğim için gitmek istemediğimi söylemiştim fakat babamın söyledikleri kesinlikle çok hoşuma gitmişti. "Şirkette işlerin nasıl ilerlediğini görmeni istiyorum çünkü sen öğrendikten sonra yarısı senin olacak." Burada kilitli kaldığım nokta para ya da şirket değildi,daha yeni görmüş olmasına rağmen bu akşam güvenmiş olmasıydı. Bu sözlerden sonra reddedemeyip kabul etmiştim,şimdi ise Poyraz abinin sürdüğü araba ile babamın bahşettiği iş yemeğine gidiyorduk. Poyraz abiye şimdiden alışmaya başlamıştım,Alex abi zaten alışılmayacak biri asla değildi. Filmlerde vesaire gördüğüm gibi soğuk yüzlü korumalar değillerdi. Gerçi başkalarına karşı biraz daha soğuk,babama karşı saygılı ve soğuk değil ama dengeli,annemin yanında ise pamuk gibi davranıyorlardı. Annemin sevincine bile ortak olmuş olmaları aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.
Ben dışarıyı izleyip şehri tanımaya çalışırken sonunda orta düzey bir restoranın önünde durduk. "İlk kural,iş için davet ettiğin kişiyi ne çok fakir ne de çok lüks bir restorana davet et. Durumunu bilemezsin,orta düzey idealdir." Babamın verdiği bilgiye başımı salladım. Aslında mantıklı geliyordu. Çok fakir bir yere çağırırsan karşındakinin parası varsa rahatsız olur,çok lüks bir yere de fakir birini çağırır isen parası olmadığı için rahatsız olur. Arabadan inerek Poyraz abiye baktım. Poyraz abi arabanın içinden çıkmazken Alex abi bizimle beraber gelmeye başlayınca neden Poyraz abinin gelmediğini sorgularken babam anlamış olacak ki kafamın içindeki soruya cevap verdi. "Genelde Alex iş yemeklerine benimle beraber katılır,Poyraz bunun için uygun değil. Kötü anlamda değil tabii herkesin yeteneği farklıdır değil mi kızım?" Alex abiye baktığım sırada bana gülümsemesiyle içimin yumuşadığını hissettim. Peşlerinden ilerlerken aklımda özel bir kat tutulup tutulmadığı geçiyordu. İş yemeği olduğu için bir katı falan boşaltarak alırlar sanıyordum fakat pek de öyle görünmüyordu. İlerledikleri masaya hafif eğilerek baktım iş görüşmesine gelen kişiyi görmek için. Gözlerim Buğra ile buluştuğunda anlamazca bakındım. Ben şaşırmıştım fakat o beni henüz tanımadığı için şaşırmasına gerek bile yoktu. "Hoş geldiniz..." yerinden kalkarak çekingen bir tavırla elini uzattı,babam elini sıkarak karşısında oturduğu sıra Alex benim için sandalyeyi çekti. Gülümseyerek çektiği sandalyeye oturduğum sıra o da diğer yan tarafa oturdu. Buğra ile göz göze geldiğimizde boş bakıyordu. Gözlerim dolgun dudaklarına kayarken gözlerimi kaçırdım belli etmemek için. "Garson." Alex garson için seslendiği sırada telefonumu çantamdan çıkararak mesajlar kısmına girdim. Buğra bir şey yazmamıştı. Başımı tekrar kaldırıp ona baktığımda gözü bende değildi.
Anlamadığım değişik bir Fransız yemeği ve asla duymamış olduğum değişik şeyler içiyorlardı, ben ise zehirlenmemek için sürekli 'Aynısından' diyip duruyordum. Babam fazla sıkmayacak şekilde hafif sorular sorup mola vererek konuyu değiştiriyordu. "Kural iki,her şey CV değildir." Verdiği bilgileri aklıma kaydetmeye çalışıyordum fakat Buğra burada iken zordu. Karşımda böyle durmasına daha fazla dayanamadığım için yavaşça ayağımdaki spor ayakkabıyı çıkarıp ayağımı Buğra'nın bacağının üzerine bıraktım. Bakışları anında bana dönerken hafifçe kaşlarını çattı. Elimde açık olan telefona bakıp mesajlara tıkladım.
Mels
-Başkası olsa da böyle izin mi verecektin gerçekten? Çükünü keser yediririm sana.