4. Bölüm

1.9K 159 98
                                    




OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN








2006-İstanbul (geçmişten bir anı)

Ablasının ayaklarının dibine oturmuş halde annesinin yeni aldığı, üstünde pembe pembe noktalar bulunan beyaz, fırfırlı elbisesinin yere değen uçlarıyla oynuyordu Esin. Heyecanlıydı, bugün bayram günüydü. Herkesin elini öpecek, bayramını kutlayacak, verirlerse harçlık vermezlerse de şeker toplayacaktı. Sonra gidince hepsini bakkal amcaya götürüp gördüğü o güzel bilekliği alacaktı ama her şeyden önce başka bir şeye hazır olması gerekiyordu.

"Abya, daha bitmedi mi?" dedi ablası saçlarını iki yandan güzelce örmeye çalışırken. Annesi söylemişti, örgülü gezerse çok daha güzel olacağını, herkesin çok daha fazla şeker vereceğinden bahsetmişti.

"Bitti sayılır, bekle Esin. Bende keyfimden bekletmiyorum ki seni. Biraz kestirsen saçını, bu kadar uzun sürmez. Boyumu geçti artık." diye diye sağdan soldan tüm saçları toplayıp örmüş, en sonda da kirazlı tokasını takmıştı ucuna.

"Hah, bitti bak." dedi Duha da sevinçle. Sonunda bu işkenceden kurtulmuştu. Ayağa kalktı, oturmaktan bir yerleri uyuşmuştu. Kalktığı yerde biraz hareket etti açılmak için. Kardeşine baktı, aynada kendini izliyordu, elbisesine bakıyordu. Çok güzel olmuş, çok yakışmıştı kardeşine, gerçek bir çocuk gibi bayram sevinciyle dolmuştu. Sevindi bu duruma. Kardeşini hazırlayıp annesine iş bırakmadığı için de birazda olsa mutlu oldu. Annesi bu aralar fazla yoruluyordu, işe giderken artık annesini yalnız bırakmıyor, onunla beraber gidiyordu. Esin'i de Nermin teyzeye bırakıyorlar, dönüşte de eve beraber dönüyorlardı.

Her şeyden habersiz ve mutlu olan kardeşine bakmayı bıraktı Duha, dolabını açtı. Kıyafetlerinin arasından daha yeni sayılan bir elbisesini çıkardı, yeni bir şey almaya bu sene de gerek duymamış, annesi almak istesede izin vermemişti. Zaten bir sürü kitap, defter onlara çok masraf çıkardığı için zor duruma sokmuştu annesini, içi el vermedi. Hem çokta gerek yoktu, geleni gideni çok olan bir ev değildi evleri.

Temeli sağlam bir ev değildi ama hala direniyordu. Yıkılmamaya, ayakta kalmaya çalışıyordu.

Çıkardığı elbisesini giydi Duha, saçlarını da ördü Esin'in saçları gibi. Annesi bugün çalışmayacak, bir süre dinlenecekti. Gün içinde de pek bir planları yoktu zaten, dedeleriyle görüşmüyorlardı, hiçte tanışmamışlar sadece bir kaç kez annesi telefonda onları arayıp yardım isterken denk gelmişti. O zamana kadarda hiç varlıklarından bile haberi olmamıştı. Annesi bazı bazı anlatıyordu tabi, ağlayarak üzülerek. Bir kardeşi olduğundan bahsediyordu, asker olduğundan, gözü pek, cesur bir adam olduğundan.

Cesursa, bu kadar iyiyse, niye bizi görmüyor? Askerse neden bizi buradan, bu cehennemden kurtarmıyor?

Annesinden, babasından bahsediyordu. Yaptığı, geri dönülemez bir yanlış yüzünden onları kaybettiğinden, sevgilerini, ilgilerini esirgediklerinden bahsediyordu. Çokta üzülüyordu, bayramlarda daha da çok üzülüyordu. Size yaşatmayacağım, belki babasızlığı bildiniz ama annesizliği sizi öğretmeyeceğim diyordu.

Sen sen ol kızım, bir başkasını kendinden öne koyma.

Ama hangi anne baba, evladını böyle bir durumda bırakırdı ki? Acımaları yok muydu, merhametleri yok muydu? Büyüyünce mi böyle oluyordu, anneler babalar o zaman çocuklarını sevmeyi bırakıyor muydu?

"Abla, sana bir şey göstersem olur mu?" diyerek böldü düşüncelerini Duha'nın. Duha bir anlığına kaybolduğu düşüncelerinden sıyrıldı. İyi olmuştu, bunlar en azından bugünlük, düşünülecek şeyler değildi. Yüzüne en yalancısından bir tebessüm yerleştirdi, aslında her yeri ağrıyordu. Annesiyle temizliğe gitti sırada merdivenden düşmüş, sırtını acıtmıştı ama söylemedi. Ne annesine ne de kimseye bir şey demedi. Derse zorda kalacaklarını biliyordu, annesinin sağlığının da iyiye gitmediğini biliyordu, ona yardım etmeli, iyileştirmeliydi.

GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin