8.Bölüm

1.4K 110 32
                                    





OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN






Ara ara kullanıp sonra bir köşeye fırlattığı dizüstü bilgisayarını köşe bucak aramış, arayışlarının ardından en son bir kaç gece balkonda bıraktığını hatırlayarak oradan almış ve şimdi tonton yanaklarından, yumuk yumuk ellerinden öpmek istediği kadını aramak için masanın üstüne koymuş, aramayı açmasını bekliyordu.

Öğretebildiğinde seviniyordu, eğer öğrenemeseydi sürekli yanına gelmesi için çağıracak, gelmeyince de gönül koyacaktı. Ama ne Aziz bu kadar sık gidebilirdi ne de gittiği zaman anneannesi bırakırdı.

"Əzizim, oğlum" diyerek açtığında karşımda duran kısacık saçlarına aklar düşmüş, yılların verdiği yorgunlukla gözleri çökmüş, buna rağmen yanakları hala dolgun olan babaanneme baktım, açabildiği ve beni görebildiği için mutluydu.

"Nənə, necəsən, yaxşısan?" dedim halini hatırını sormaya başlayarak. Biraz erken bir saate aradığım için uykulu duruyordu ama daha müsait bir zaman bulmak benim içinde çok zordu.

"Necə olum canım, gözlərim səni axtarır, gəlməni gözləyirəm qapılarda?" diyerek bana dolu dolu kahve gözleriyle baktığında içim gitmişti. Ne buraya dönmemi ne de bu mesleği yapmamı istemeyen kadın, şimdi her iki duruma da tek başına katlanıyordu. Hal böyle olunca da aradığım, konuştuğum her zaman gözleri doluyor, ağlamasına ramak kalıyordu.

"İşimi bitirəndə gələcəm, narahat olma." olma diyerek teselli etmeye çalıştım ama nafileydi. Senede bir ya da iki kere yanına gittiğim kadın, tabi ki bunun doğru olmadığını çok iyi biliyordu.

" Yalan danışma getinsə gəlmirsən Aybəniz nənən ölübmü yaşayırmı xəbərin yoxdu." diyerek ufaktan azarlamaya başlamıştı beni, dinlemekten başka çarem yoktu.

" Adam atasını görməyə gəlməz eşşəy oğlu! Oralarda başına nə gəlib nə olub xəbərimiz yoxdu. Bu telefonu niyə çıxarıblar, zəng eləmək belə çətindi məyəm? "

"Nənəm yox, yox." diyebildim sadece ama o devam etti.

"İcazə verin, ağlınıza tüpürüm, qoyduğum bütün səylərə utanım, vəfasız oğlan." dediğinde sanırım konuşmamıza yine hal hatır, hoş sohbet eşliğinde değilde küfürün elli tonunu kullanarak başlayacaktık.

"Nənə, əgər Allahı sevirsənsə, dayan və nəfəs al, nə deyirsənsə, düz deyirsən." dedim sakinleştirmek için. Evet doğruydu dedikleri, kızmakta da bir o kadar haklıydı ama ben buradaki her günümü nasıl kadına anlatacaktım, ölümle burun buruna geldiğim zamanları ne diye anlatacaktım, kalbine mi inseydi?

"Sus, danışma! De görüm, içəridə nə geyinmisən?" dediğinde ani konu değişikliğinin verdiği aptallıkla ekrandaki kadının suratına bakakaldım.

İçime ne mi giymiştim?

"Oğlum niyə mənə elə baxırsan dedim ki köynək geyinmisən?" dediğinde gelen o kutsal soruyla ne demek istediğini anladım. Ve hayır, atlet giymedim.

"Geymişəm, nənə, geyinmişəm.İstəyirsən göstərim sənə" dedim üstümdeki sweatshirtin uçlarını ellerimle kavradığımda. Bunun devamının gelmeyeceğinden emindim çünkü aldığım yaraları görmek canını yaktığı için bakmak istemiyor, daha doğrusu bakamıyordu.

"Xeyr, istəmir. " diyip istemediğini belirttikten sonra yüzünü ekrana daha yaklaştırıp bana baktı.

"Niyə belə baxırsan?" dediğinde nasıl baktığımı sormadan edemedim. Nasıl bakıyordum ki?

GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin