Hani A101'e istediğiniz ürün gelir de sabahın köründe alarm kurup gidersiniz, yine de bitmiş olur ya; öyle bir gündü bugün.
Sırf Efe gelmez, ben de sınıftakilerle vakit geçiririm diye okula geldiğim güne canım abimi görerek başlamıştım.
Tahmin ettiğimiz gibi hocalar yoktu sınıfta, ders boş geçecekti. Zaten gelen kişi sayısı da azdı.
Efe ve Gamze buradaydı, bir de Göktuğ.
Nisa'nın "Bir şeyler mi oynasak?" demesiyle sınıftaki herkes -8 kişi-, daha doğrusu ben hariç herkes -7 kişi- bir sıranın etrafına dizilmişti bile.
Bir keresinde böyle bir oyun masasına dahil olmaya çalışmıştım. Ben oturur oturmaz Efe masadan kalkmıştı. Peşine Gamze, ardından Nisa... Çorap söküğü gibi boşalan masada yalnız kalmıştım bu yüzden oyun için toplandıklarında yanlarına gitmiyordum.
"Selin, gelsene sen de." diyen sesle başımı çizim yaptığım kitaptan kaldırdım, Göktuğ yanındaki sandalyeyi işaret ediyordu.
"Gelmeyeyim ben, teşekkürler yine de." dedim Efe'ye bakarak. Onun yüzünden kendimi dışladığımın farkında mıydı, bilmiyordum.
"7 kişi tam bölünemiyoruz, gel bence de."
Efe'nin dedikleriyle ağzım açık kaldı, beni mi çağırmıştı o?
Bir kez daha gelmemi işaret ettiğinde oturduğum sıradan kalkıp yanlarına, Göktuğ ile Efe'nin arasına oturdum.
Bir kez daha fark ettim ki Gamze'nin Efe'ye duyduğu güvenin sınırı yoktu. Ben olsam Göktuğ ile yer değiştirmemizi istemiştim çoktan ama o Efe'yle yan yana oturduğumuzu bile fark etmemiş gibiydi.
"Tabu mu oynuyoruz?" dedi Talat. Fikir kısa sürede onaylanırken takımlara ayrıldık.
"Hayır, sevgililer ayrılsın." diye itiraz etti Nisa, Efe ile Gamze'nin yan yana durduğunu görünce. "Göktuğ, sen de Gamze'nin takımına geç. Siz de Efe'yle aynı takımda olmayın, haksızlık."
"Nasıl haksızlık oluyormuş bu?" diye itiraz etti Efe.
"Birbirinizi çok iyi tanıyorsunuz. Seni iyi tanımayan birilerini koyalım sizin takıma... Selin sen geç."
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Göktuğ ve Efe'nin de aynısını yaptığı gördüm. Aslında üzücü bir durumdu, abimle iki yabancı gibiydik ama yine de ironik bir durumdu ve gülmeme engel olamıyordum.
Gamze, Göktuğ, Talat ve Ceylin bir grup; ben, Efe, Nisa ve Erdem bir grup olmuştuk.
Talat'ın "Kaybeden takım dondurmaları ısmarlar." diye ortaya attığı iddiayı Erdem'in "Magnum lan, almayan şerefsiz." diyerek arttırmasıyla iş ciddiye bindi.
Çekişmeli bir oyunun ardından durum berabereydi, ve son olarak Efe anlatıyordu. Biz Nisa ve Erdem sıraya dizilmiş onun ağzından çıkacak en ufak kelimeyi beklerken Ceylin "Son 10 saniye." dedi, bu gidişle berabere kalacaktık.
"Efe, çabuk." dedi Erdem. Zaten abim hırslı biriydi, son 10 saniye kalması onun kazanma isteğini iyice arttırmıştı ve yapmaması gereken bir şey yaptı.
"Selin, balığının adı neydi?" diyen abimle "Portakal!" diye bağırdım ve 2 saniye kala biz kazandık.
Şimdi tek soru, Efe'nin benim ilkokuldaki balığımın adını nereden bildiğiydi.
"Hadi dondurma yemeye!" diye bağırıp sınıftan koşarak çıkan Efe'nin peşinden gitmeden önce Göktuğ'un kolunu kavradım. Üçümüz kantine doğru koşarken diğerleri de sürü psikolojisiyle arkamızdan gelmeye başladı, yeterince hızlı olursak konuyu kaynatabilirdik.
Kantine vardığımızda dondurma dolabının başına geçtik. Dondurmalara bakarken Göktuğ dolabı açıp beyaz çikolatalıdan iki tane çıkardı, "Sever misin?" diye sorduğunda başımı salladım. "Bundan al o zaman, şimdi iki saat karar vermeni beklemeyelim." dedi gülerek.
Gülerken ne fark ettim biliyor musunuz?
Ben hala Göktuğ'un kolunu bırakmamıştım!
Elimi yavaşça geri çeksem de gözlerimi çekmemiştim, onun da aramızdaki göz temasını bozmak gibi bir amacı yok gibiydi.
Uzayan bakışmamız dondurma dolabını açmak isterken üzerimize devrilen Efe'yle bozulurken diğerlerinin de kantine gelmesiyle üçümüz de kendimize çekidüzen verdik.
Dondurmalar alınıp kaybeden takım parayı dörde bölerek ödediğinde tekrardan sınıfa çıktık.
Herkes kalktığı yere geri otururken dondurmanın yanında aldığı sodayı bitiren Talat şişeyi masanın ortasına koyarak tehlikeli bir oyunun başlangıcını yapmış oldu. Efe ile gözlerimiz kesişti, ikimiz de farkındaydık ki basit bir tabuda bile pot kırmayı başaran bir ikili olarak şişe çevirmeceden sağ çıkmamız mümkün değildi.
Birkaç turun ardından kaçınılmaz olan gerçekleşip de şişenin ucu Efe'de durduğunda tabii ki de cesareti seçti, doğruluk dediği an sorulacak sorunun ikimiz de farkındaydık.
"Gamze'yi öp." dedi Talat, liseli bir ergen olduğunu belli ederek. "Dudağından."
"Talat, oğlum sen gerizekalı mısın?" dedi Efe, "Sence sevgilimi öpmek için salak bir oyuna ihtiyacım mı var?" diyerek yüzünü kavradığı Gamze'yle dudaklarını birleştirdiğinde gruptan elbette ki "Ooo!" sesleri yükseldi.
Yüzleri ayrıldığında Efe tüm arsızlığıyla arkasına yaslansa da Gamze'nin yüzünün kızardığını fark etmiştim.
Bir tur daha şişe çevrileceği sırada Gamze araya girdi, "Önce ben Efe'ye bir şey sormak istiyorum."
Evet, tehlikeli kısma gelmiştik. "Oyunun sırasını bozmayın." diyerek toparlamaya çalışsam da Gamze "Sevgilime oyun dışı soru soracağım Selin, seni ilgilendirdiğini sanmıyorum." diyerek beni bozmuştu.
Ona hak vermiyor değildim, benden hoşlanmaması normaldi. Göktuğ da birinin ilkokuldaki balığının adını bilse ben de o kişi-
Göktuğ ne alaka be?
Kendine gel Selin, kendine gel. Abinle ortak arkadaşınız olmasın diye yüzüne bakmadığın çocuktan hoşlanacak halin yok ya!
"Dinliyorum sevgilim." dedi Efe, tahmin edemediğim bir rahatlıkla. Belki de sadece rol yapıyordu, gergin olsaydı daha çok dikkat çekerdi.
"Sen Selin'in balığının adını nereden biliyorsun?" dedi Gamze, beni bile korkutan bir yüz ifadesiyle.
"İlkokulda buzdolabı poşetine koyup sınıfa getirmişti." dedi Efe, beni ateşe atmaktan çekinmeyerek. Anlattığı hikaye doğruydu, tabii ki Efe balığımın adını ben balığı aldığım gün öğrenmişti ama anlattığı hikaye de yalan sayılmazdı.
"Gerçekten yaptın mı bunu?" diye soran Göktuğ'a gözlerimi devirdim, "Biraz hava alsın istedim."
Masadan bir kahkaha yükselirken gözlerim Göktuğ'a takıldı, gerçekten ondan hoşlanıyor olabilir miydim?
Olabilirdim, ama olmamalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gördüm
Teen FictionGöktuğ 11/A: Bugün seni gördüm Efe'nin evinden çıkıyordun Efe'nin sevgilisi var sanıyordum?