21

3.7K 229 4
                                    

Efe, kanayan dudağıyla ve büyük ihtimalle yakın zamanda moraracak olan elmacık kemiğiyle ilgilenmek için erkekler tuvaletine ilerlerken yaptığım tek şey arkasından "Kantinden buz al." diye bağırmak olmuştu. Ne kadar abim de olsa kaç yıldır aramızda oluşmuş bu gerginliği kolayca unutacak değildim, kendi başının çaresine bakabilirdi bir süre daha.

Efe'nin yanımızdan ayrılmasıyla Göktuğ ile baş başa kaldık. Hala duyduklarının şokunda olduğu belliydi, yine de ikimizin de ağzını bıçak açmıyordu.

Okulun girişinde, tuhaf bir sessizlik içinde beklemekten rahatsız olarak bir yere oturmayı teklif ettiğimde başıyla onaylayarak okula doğru yürümeye başladı.

Yangın merdivenlerine kadar onun yönlendirmesiyle gittikten sonra nihayet tamamen yalnız kalabildiğimizde kenardaki mermerin üzerine oturdum. Göktuğ karşımdaki duvara yaslanmayı tercih ettiğinde derse on beş dakika kadar kaldığını tahmin ediyordum.

"Ee, ne var ne yok?" dedim havadan sudan bahsediyor gibi. Elbette ki farkındaydım anlatmamı beklediğinin ama dün dediklerini de hemen unutacak değildim.

Birkaç saniye bana delirmişim gibi baktıktan sonra cevap verdi, "Bende pek bir şey yok da senin anlatacak şeylerin var sanıyorum."

"Var. Var olmasına var da, sen dinlemek istemiyordun hani?" dedim imalı bir sesle.

Derin bir nefes aldı, "Özür dilerim dün dediklerim için. Sadece-" deyip duraksadı, kıskandım diyeceğini tahmin ediyordum.

"Kırıldım." diye başladığımda tekrar dudaklarını aralamıştı ki ona fırsat vermeden devam ettim, "Ama durumu senin açından da düşünebiliyorum. Efe ile aramızdaki bağı bilmeyince ortaya hoş bir resim çıkmıyor."

"Evet." dedi gözlerini kaçırarak. "Yine de öyle bağırmamalıydım, özür dilerim."

"Bağırmamalıydın." dedim tekrar ederek. Dün yaşananlar bir kez daha zihnimde kendilerini tekrar ederken dikkatimi başka yöne vermek için anlatmaya başladım, "Biliyorsundur, Efe bizden bir yaş büyük." Sessizce onayladı. "Neden bizimle aynı dönemde olduğunu biliyor musun?" dediğimde bu kez reddetti.

"Biz altıncı sınıftayken Efe'ye kanser teşhisi konuldu. O zamanlar o yedinci sınıftı, ama tedavi süreci zorlu geçtiği için okulu fazlasıyla aksatıyordu." Normalde anlatacağım bir şey değildi ancak Efe ile konuşurken izin aldığım için vicdanım rahattı. "Bir sene tekrar etti yedinci sınıfı. Ve bu arada, annemler boşandı."

"Efe'nin durumuna rağmen?" dedi şaşkınlıkla. Bu benim de kafamı karıştıran bir ayrıntı olduğu için omzumu silkerek devam ettim. "Bu boşanmadan sonra Efe benden fazlasıyla uzaklaştı. Yazıldığımız dershanede bile şizofren damgası yedim o yüzden, kime kardeş olduğumuzu söylesem reddediyordu. Malum soyadı da farklı," dedikten sonra duraksadım, bu konuyu daha önce de sorduğu için ufak bir ekleme yaptım, "Ben annemin soyadını kullanıyorum."

"Neden? Yani, yanlış anlama ama babanla hala görüştüğün için aranızın iyi olduğunu düşünmüştüm."

"İyiyiz zaten. Annem yeni boşanmıştı, tek başındaydı. Bana gelip soyadını değiştirelim dediğinde reddetmedim. Kendi soyadında birini evde istemesi normal diye düşündüm."

"Evet, kusura bakma. Devam et lütfen."

"Aslında anlatacak çok bir şey yok... Senden neden uzaklaştığım hariç." dedim suçlulukla. "O olaya gelirsek...

Mahalleden, Kerem diye bir arkadaşımız var. Daha doğrusu, vardı. Şimdi görüşmesek de eskiden üçümüzün, o, Efe ve benim, aramızdan su sızmazdı."

GördümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin