18

4K 229 26
                                    

Kilit değişmişti.

Selin'in çantasını vermek ve nasıl olduğuna bakmak için yıllardır girmediğim eve gelmiştim ancak geçen onca yıldır bir kez olsun anahtarlığımdan ayırmadığım anahtarım, yuvaya girmemişti bile.

Zile bastım. Kendi evimde, anahtarım elimde zile bastım çünkü kilit değişmişti. Ben gittikten sonra değiştirmiş olmalılardı.

Bu düşünce canımı acıtırken bir kez daha bastım zile. Kapı en sonunda gözünü ovuşturan kardeşim tarafından açıldığında dağınık saçlarından uyuduğunu anladım.

"Efe?" dedi şaşkınlıkla, sanki çantasını getirmemi söyleyen o değilmiş gibi. Bakışları elimde tuttuğum siyah çantaya indiğinde gözleri aydınlanmışlıkla aralandı.

Ben beni içeri davet etmesini, bugün olanları bir de ondan dinlemeyi umut ederken "Kusura bakma." dedi, "Seni de yordum buraya kadar. Teşekkür ederim."

Çantayı elimden almaya yeltendiğinde kolumu geri çekerek uzattığı elini boşlukta bıraktım. Onu iterek içeri girdiğimde davet edilmemiş olmamı umursamamaya çalışıyordum, sonuçta kendi evimdi ancak o kadar uzun zamandır girmiyordum ki istenmeyen misafir gibi hissetmiştim.

"Hoş geldin, sanırım?" dedi burada olmama hala alışamadığı için şaşkın çıkan sesiyle, ben de alışamamıştım.

"Bir şey içer misin?" diye sorduğunda alayla güldüm, "Lavabonun yerini de göster istersen Selin?"

Bana misafirmişim gibi davranması zoruma gitmişti. O bana bir şey içer misin demezdi, ben abilik görevimi yerine getirip ona su getir yoksa döverim derdim. Ona kıyabileceğimden değildi bu, aramızdaki ilişki böyleydi sadece. Eskiden.

"Annem yok." dedi sanki annem için gelmişim gibi, "İşe gitti."

"Tahmin etmesi zor değildi."

Bir süre sessiz kaldık. En sonunda Selin arkasını dönüp odasına çıkmaya yeltendiğinde durdurdum onu, "Bana neden anlatmadın?"

Merdivenlerin başındaki adımlarını durdurup arkasını dönmeden cevapladı, "Babama söylersin diye."

"Tabii ki söyleyeceğim." dedim. Babam avukattı, gideceğim ilk kişi elbette o olacaktı. O şerefsizi ne kadar dövsem de içim rahat etmeyecekti, siciline işlensin, gittiği her yerde suratına tükürülsün istiyordum.

"Neler olduğunu biliyor musun?" diye sordu, korkarak. Benden korkmasını istemiyordum oysa.

"Furkan söyledi bir şeyler. Göktuğ da yanlış anlamayayım diye düzeltti bir yerlerini yani evet, biliyorum." dediğimde çıktığı birkaç basamağı usulca inmiş, karşıma geçmişti.

"O zaman neden anlatamayacağımı da biliyorsundur. O ilk fotoğrafı gönderdiğim için çok kızacak bana."

"İlk fotoğraf?" diyerek onu tekrar ettiğimde suçlulukla bakışlarını kaçırdı. Sinirlerine hakim olmaya çalışarak gözlerimi yumdum.

"Bu gönderdiğin fotoğrafa sonra geleceğiz ama şimdilik, sen ne yapmış olursan ol o siktiğimin piçine ödeteceğiz bunları."

Şaşkın bakışları beni buldu, ben bile şaşırmıştım şu an onu azarlamıyor olmama ancak önceliğim onu ağlatan herifin cezasını çekmesiydi.

Bir de, suçlu hissediyordum.

Sormak üzere olduğum soru fazlasıyla gerilmeme sebep olurken oturma odasındaki koltuklardan birine oturduk.

"Neden bana anlatmadın? Geçen sene bana gelseydin bunları çoktan çözmüş olurduk."

"Odanda ağla Efe." diyerek cevabımı çok güzel verdiğinde zorlukla yutkundum. Ben engel olmuştum ona, ben umursamamıştım onu.

GördümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin