7/ detaylar

32 4 11
                                    

Keyifli okumalar. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. 🩷
🤍

Semiramis

Olanları algılamıyor olmam yetmiyormuş gibi bir de beni asansörün dışında bırakan Çağatay'ın çocukluğu ile uğraşıyordum. Bağırmalarım hiçti çünkü beyefendi çoktan gitmişti. Diğer asansörün gelmesini beklerken kapısı açık ofise baktım. İçeriye asla girmek istemiyordum. Çınar'ın görüntüsü korkunçtu ve midem kaldırmıyordu. Güvenlikler ona yardım ederken Çağatay'ın ağzından çıkacak cümleleri merak ediyordum. Sebepsiz 'ebelemece' oynamıyorlardı diye düşünüyordum. Ardımda Çınar'ı bırakmak huzursuz etse de şimdilik uzaklaşacaktım.

Asansör geldiğinde binerek zemin katı tuşladım. Saçlarımı geriye atarak Çınar'ın görüntüsünü unutmaya çalıştım. Yerde yatmış, kravatı açılmış, burnundan akan kanlar dudağını ve çenesini kaplamıştı... İğrenç bir midesi olmalıydı Çağatay'ın. Elimle midemi tutarak kasıldım.

"Bunu nasıl- Neden yapar? Çınar ne yapmış olabilir? Hani bilmediğim ne olabilirdi?" diye düşünürken kapı açıldığında hızlıca çıkışa doğru adımladım. Topuklularla koşmak o kadar zordu ki bileğimi burkmayı istemiyordum. Sadece randevu için güzel giyinmek istemiştim.

Çağatay'ı arabasına binerken gördüğümde bileğimi burkmayı umursamayarak koştum. Tam yola çıkacakken arabasının önüne kendimi attım.

Aman yarabbim! Yürek yemiş olmalıyım ben. Yaşıyorum, yaşıyorum.

Kornaya basarak çekilmemi bekledi ama dimdik durmaya çalıştım. Ellerimi kaportanın üzerine yerleştirerek bedenimi hafifçe yasladım. Kornaya basılı tutuyordu ama bu sadece ikimizi rezil etmeye yetiyordu. Kafamı iki yana olumsuz bir şekilde sallayarak dudak büzdüm.

"Deli misin kızım sen?" diye sinirle bağırdığında sesi bahçede yankılandı. Kafamı sallayarak gülümsedim.

En az senin kadar deli olduğumu fark ettiğimin ilk dakikasıydı bu, Çağatay. Sadece sen deli değilsindir belki de.

Arabadan inerek, kaşları çatılmış bir şekilde yanıma yanaştı. Kolumu tutarak beni kaldırdığında gözlerine baktım. Nasıl öfke doluydu.

"Çekil hadi." diyerek beni kenara hafifçe savurdu. Yüzsüzlük ya benimki yapıştım koluna. "Allah Allah."

"Bana konuşacağız dedin. Yakaladım ama kaçıyorsun. Konuşmadan yakandan düşmeyeceğim. Çok beklersin." sakinliğimi koruyarak koluna sımsıkı tutundum. Gerçi kolunu kavrayamıyordu ellerim. Üstünde hep gördüğüm bu pilot ceketinin kumaşı elimi kaydırmaya da birebirdi.

"Tamam konuşalım. Kuzenini parçalayacak biriyle ne konuşmayı umuyorsun?" diye sordu. Tamam, haklıydı. Belki de konuşmak sağlıksızdı ama yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. Çağatay dışında kimse bana doğruyu söylemezdi. Hiç yoksa bunu biliyordum.

"Parçalamadan hallice oldu." diyerek düzelttim onu.

Koluna girerek onu arabasına doğru çekiştirdim. "Sen arabaya bin ilk önce. Başka yerde konuşalım. Şu an senin yaptıklarını dedem duyacak ve yakalanman an meselesi." diye uyarırken kolunu bıraktım.

"Bak bakayım benim gözüme dedenden ne kadar korkuyorum?" diye alayla gülümsedi.

Sağ koltuğa yerleşerek derin bir nefes aldım. "Buradan hızlıca kaçalım. Hem sen hem de ben yanacağız yoksa. Sen korkmasan bile ben korkuyorum." diye omuz silktim.

Hiçbir şey demeden yola koyuldu. Yol boyunca hiçbir şey konuşmadık. Trafikteyken şoförlerle kavga etti üstüne üstlük. Pimi çekilmiş bir bombaydı desem asla yalan olmazdı. Kavga etti ama benimle konuşmadı bile. Araya girmesem devam edecekti çünkü geri adım atma huyunun olmadığını bariz bir şekilde belli ediyordu.

Kafesteki KızılHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin