1042 kelime boyunca psikolojik sorunlarımı anlatıyorum

39 4 67
                                    

Çok sıkıcı değil mi?

Son birkaç aydır buraya anlatacak bir anı bile bulamıyorum. Ortalıkta ne garip rüyalar, ne saçma anılar var. İlgi çekici hiçbir şey. Tabii, bazı değişiklikler oldu ama anlatmaya değer mi bilmiyorum.

Psikolojik sorunlarım olduğunu fark ettim. (Evet, yeni fark ediyorum.)

Kırtasiyedeydim, tek istediğim kendime yeni bir kalem almaktı. Önündeki adam uzun süre kasiyer ile konuştu. Sonra epeyce süslü giyimli, yaşlı bir kadın geldi. Hani filmlerde olur ya, tanımadığı kişiye bile 'tatlım' diye seslenen yüzü tamamen makyajlı zengin bir kadın, aynen öyleydi. Kasiyer de onu tanıyormuş. Bir süre de onlar konuştular.

Sonra kadın gitti, adamın işi hâlâ bitmemişti. Kasiyer adama döndü, onun aldığı şeyi paketlemeye başladı. Ben hâlâ sırada bekliyorum. Kapüşonum kapalı, elimde tek bir kalem yere bakıyorum.

Adam aniden bana döndü, sen çok uzun süredir bekliyorsun, dedi, istersen hemen al kalemi git. Benim işim uzun sürer.

Normal bir durumda, heyecanlanmadığımda veya çok uzun süre konuşmadığım sürece birisi ile gayet akıcı bir şekilde konuşabilirim. Tabii, bazen benim de Türkçe yamuluyor ama orası ayrı. Neyse, o zaman başımı yerden kaldırdım, kapüşonun altından adamın gözüne baktım. O bana baktı, ben ona baktım. Sadece teşekkür etmek istemiştim. Ama kelimeler nedense aklıma gelmedi.

Bu normal bir şey mi? Sadece bir 'teşekkürler' demek bu kadar zor olamaz. Neden sanki karşımdaki insanın iki tane başı çıkmış gibi ona bakıyordum bilmiyorum. Ama kasiyer elimden kalemi alıp fiyatı söylemese öyle kalacaktım.

Fiyatı ödeyip olabildiğince hızlı bir şekilde oradan ayrıldım. Olabildiğince hızlı yürüyerek eve yöneldim. Ama yol boyunca nefes nefeseydim. Kendi kalbimin sesi kulaklarımdaydı resmen. Sanki birisi beni öldürmeye kalkmış gibi korkmuştum.

Sadece tanımadığım birisi ile olan basit bir konuşma, bunda korkacak ne var, değil mi?

Başımı yerden kaldırıp adamın gözüne bakmasaydım böyle bir şey olmazdı. Çünkü o adam bana bakıyordu.

Hayır, bana sırasını verdi, gerçekten iyi biri olduğunu düşünüyorum. Ama o benim hakkımda ne düşündü?

Bu gerçekten beni ilgilendirmiyor ama düşünmeden de olmuyor...

Cuma günüydü, okuldaydım. Etraf ne zamandan beri bu kadar kalabalık? Sınıfın yarısı hasta, en az 10 kişi okula gelmedi. Bir de son sınıfım. Yani sınıftaki herkesi yıllardır tanıyorum. Ama o an o kadar kalabalık geldi ki sınıftan olabildiğince çabuk ayrılmak istedim.

Bahçe daha kalabalık olabilir, ama açık bir alan. Yine de tek başıma bahçede dolaşmam dışarıdan çok garip görünür, istemiyorum. Sınıfta kalırım daha iyi.

Ama çok kalabalık, hepsi beni mi izliyor? Ne düşünüyorlar? Kuzenim gözlüğüme kafa attı, hafif yamuk duruyor. Çok mu garip? Kıyafetlerim düzgün mü? Dik oturuyor muyum? Dik oturursam arkadakiler rahatsız olur mu? Sınıfta hikaye yazarsam birileri yargılar mı? Okumaya çalışırlarsa? Ya beğenmezlerse? Soru çözerken beni izlemeyin. Yanlış yaparsam ne düşünürler? Resim çizdiğimde bitmeden göstermem, aslında bana göre hiç göstermesem yeridir. Ama bazıları çok inatçı.

Her gün bu şekilde düşünmüyorum ama son zamanlarda daha çok böyle olmaya başladı. Bu zamanlarda sadece kapüşonumu tamamen kapatıp olabildiğince küçülüyorum. Ne kadar az kişiye görünürsem o kadar iyi.

Eğer iyi hissediyor isem sokakta kapüşonsuz dolaşabilirim. Ama sıradan bir günde hayır, asla olmaz. Belki de benim hayal gücüm, belki de bende sorun var. Ama yoldan geçen herkesin bana baktığını görüyorum. Sanki yanından geçen iki kişi konuşuyor, ben geçerken durup bana bakıyor ve sonradan konuşmalarına devam ediyor. Bunun olmadığını biliyorum ama yine de bunu görmek rahatsız edici.

Çok samimi olduğum kişilerle elbette durum böyle değil. Arkadaşlarımın yüzüne bakıp uzun süre konuşamam ama çok yakın olduklarım konuşmayı gerçekten istiyorsam susturamaz. Tabii konu fazlaca sevdiğim o karakterlere gelmedikçe veya malum bir yer cücesini zorbalamadıkça çok fazla konuşmam.

Bazen matematik derslerinde bir özgüven patlaması gelir (veya belirli bir biron -bir metre on santim- zorla elimi kaldırmamı sağlar), neredeyse kimsenin çözemediği o soru için el kaldırım. İşte o zaman herkesin bana bakması benim hayal gücüm olmaktan çıkar. Yüzümün yandığını, kalbimin hızlıca attığını hissetsem bile sonradan elimi indirmek daha da garip olmaz mı?

Soru doğru çıkarsa kötü, matematikçinin gözüne girmiş olurum, hoca benimle daha çok konuşur. Ve bilin bakalım kim hocalari ile kekelemeden, nefes nefese kalmadan veya kelimeleri unutmadan konuşamıyor???

Soru yanlış çıkarsa daha kötü. Tüm sınıf bana baktı, ben yanlış cevap verdim. Yine de hocanın gözüne girerim. Çünkü yanlış olsa da işlemlerimin yarısından fazlası doğru olur. Tamamen yanlış yapmamın imkanı yok. Övünmek gibi olsun, matematiğim fena değildir.

Ve evet, iki olasılık da yaşandı...

En kötüsü konuşma sınavıdır. Tüm sınıfın önünde nefes almaya tamamen odaklanmış iken ezberlediklerimi nasıl hatırlayabilirim ki?

Diyeceksiniz ki, madem bu kadar sosyal fobin var, nasıl bizimle konuşabiliyorsun?

Sizin yüzünüze bakmıyorum, gözlerinizin üstümde olduğunu hissetmiyorum, yazarken beni görmüyorsunuz, rahat olmadığım sürece yazı yazmıyorum. Daha çok sebep sunabilirim. Ama bence bu kadarı tatmin edici.

En sinir bozucu yanı ise bunu yeni fark etmiş olmam. Oysa ki küçüklüğümden beri yeni insanlarla konuşamam. Gerçi, son bir aya kadar anksiyete bu kadar etkili değildi.

Bir ara dershaneden çıkıyordum. Oradaki arkadaşlarımı seviyorum, çok iyiler. Ama yakın arkadaşlarımla olduğum gibi değil. Onlar yanıma gelip konuşmadıkları sürece ben onlarla konuşacak cesareti asla bulamam. Geçen sene böyle değildi. Baya konuşuyordum yani. Ama bu sene sadece sınıfta olabildiğince arkaya otururum (Genelde en öne oturmak zorunda kalırım. Her zaman geç kaldığım için arka sıralar dolu oluyor. Ama o kadar tembelim ki zamanında kalkıp dershaneye gidemiyorum. Yine de boş olursa hemen arka sırayı kaparım.) ve iki saat boyunca kimse ile konuşmam.

Neyse, merdivenden inerken bir arkadaşım geldi. Ben kapüşonumu, yüzümü olabildiğince kapatacak kadar çekmiş, başımı eğmiş bir şekilde dershaneden çıkan onca insanın arkasında tek başıma yürüyordum. Bana 'sen son zamanlarda çok depresif oldun' dedi. Ben mi depresifim? Hayır, imkanı yok. Bir kere ben neşeli birisiyim. Dazai'nin bir fotoğrafını gösterin, dünyanın en mutlusu olurum. Sadece bunu en çok güvendiklerim dışındakilere (ailem, yakın arkadaşlarım) göstermiyorum. Çünkü sizler benim insan topluluğunun arasından özenle seçtiğim insanlar değilsiniz. İyi huylu olabilirsiniz. Ama dedikodu yaparsınız, zorbalarsınız, (sadece boyunla dalga geçiyorum. Sen de eğleniyorsun bence. Ayrıca kısa olman benim suçum değil. Seni zorbalıyor olabilirim ama benim yaptığım 'zorbalık' burada bahsettiğim zorbalığın yanında hiçbir şey Rose-chan) başkalarının da insan olduğunu unutur, onlara da insanlıklarını unutturursunuz.

Elbette kızın yüzüne bunu söylemedim. Gülümsedim ve 'ben iyiyim' dedim. Çünkü anlatsam da anlamazdı.

Anlatsam da anlamazsın, bu sözü çok kullanıyorum. Anlamazsın, anlayamazsın çünkü ben değilsin. Benim izlemek için yaz tatilini beklediğim diziyi benden öğrenip, izleyip, bana izlediğini söylemenin benim için ne kadar kaba bir davranış olduğunu anlamazsın. Sokakta kapüşonsuz çoğunlukla rahat olmamanın 'utangaçlık' olmadığını anlamazsın. Kedilerle konuşmanın 'delilik', gerçek bile olmayan birinden sürekli bahsetmenin 'takıntı' olmadığını anlamazsın. Çünkü ben değilsin. Çünkü ben bunları anlatacak kelimeleri bulamıyorum.

Umarım seneye yeni okulumda fazla sorun yaşamam...

Boş yapma kitabı???Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin