Kolye çok dikkatimi çekmişti. Kolyenin arkasını çevirdiğimde benim ismim yazıyordu. 'Choi Beomgyu' Bu normal olabilir miydi?
"Elindeki kolyeyi çabuk bana ver!!"
Bu ses Kang'dan geliyordu. Beni takip etmiş ve beni izlemisti. Sokağın ortasında bana bağırmıştı ve sert bir şekilde elimdeki kolyeyi almıştı. Sanırım biten Kang değil ben olacaktım. Baya öfkeliydi ve beni her an öldürebilirdi.
"Sana peşimi bırakmanı söylemiştim. Seni bir daha burada görürsem kendini öldü bil. Şimdi direk benim evime git."
Bunu bu kızdıran şey neydi? Ayrıca neden kolyenin arkasında benim ismim yazıyordu? Onun evine girer girmez ilk işim salon kısmına kameramı koymak oldu. Eğer 6. hissi kuvvetli değilse bu kamerayı asla bulamazdı. Çünkü vazodaki çiçeklerin ortasına koymuştum. Bir odaya geçtim ve çektiklerimi habere geçirdim. Vampirler ile ilgi bir dergi hazırlıyordum. Bittiğinde herkese sunacaktım. Ama ne yazık ki beni Kang grubuna almıyor. Kai'ye yazma ihtiyacı duydum. Kai şirketteydi ve Kang orada mı diye sormam gerekiyordu. Eğer oradaysa onun evinde rahatça araştırma yapabilirdim.
Beomgyu: Kai, Bay Kang orada mı?
Yalaka: Evet, burada ama sen neredesin ve bunu bana neden soruyorsun?
Beomgyu: Uzun hikaye, boşver.
Yalaka: Peki buraya gelecek misin?
Beomgyu: Bugünlük hayır.
Beomgyu: Benim şimdi kapatmam lazım sonra konuşalım.
Hemen odaları aramaya başladım. Çalışma odasına benzeyen bir odaya girdim. Bir sürü kağıtlar vardı. Ama benim hepsine bakabilecek zamanım yoktu. O yüzden başka bir odaya geçtim. Sanırım burası yatak odasıydı. Çekmeceleri açtım ve bir kutu vardı. Kutunun içinde ise takılar vardı. Takılarda ise kolyedeki gibi ismimiz yazıyordu. Hatta benim ismim yine arkadaydı. Birkaçını yanıma aldım ve bu odaya da bir tane kamera yerleştirmiştim. Sadece içlerinden bir tanesinde ismimiz yazmıyordu. Bu bulduğum takı bir yüzüstü ve içinde benim annemin ismi yazıyordu. Annem demişken şunu da söyleyeyim. Benim annem yıllar önce ölmüştü ve o babamdan bin kat daha merhametliydi. Bu yüzüğü de aldım. Kutunun içinde köşeye sıkıştırılmış bir not vardı. 'Sevgili Bay Kang' Not böyle başlıyordu.
'Sevgili Bay Kang:
Zor durumda olduğumu bildiğinizi biliyorum. İşte bu yüzden sizden bir şey istiyorum. Lütfen oğlum Beomgyu'ya iyi bakın. Yaptığım her şey onun içindi. Bu yüzden onun iyi olmasını istiyorum ve bu konuda sizden başka güvenebileceğim kimsem yok. Bu arada o kameraları çok sever. Kameraları ile haber yapmayı çok sever. Lütfen bu sevincinin sönmesine izin vermeyin. Bunu yapabileceğinize inanıyorum ve Beomgyu'yu da koruyabileceğinizi biliyorum. Eğer sizin sözünüzü dinlemezse zorla da olsa onu gözünüzden kaybetmeyin. Ve lütfen bu nottan, benden ve bu olaydan onun haberi olmasın. Son olarak şunu da söyleyeyim, Beomgyu'yu öldürmek isteyen kişi ise...'
Sayfa burada yırtılmıştı. Annemin ölümüne sadece bir tesadüf değil miydi? Ahh, her şey çok karmakarışık bir hal aldı. Oturup ağlamak istiyordum ama hemen çalışma odasına girmeliydim. Koşarak odaya girdim ve kağıtları okumaya başladım. Çoğu babamla yaptıkları sözleşmeden ibaretti. Bir tane dosya buldum ve dosyanın içinde bir türlü anlamdıramadığım bir kaç fotoğraflar vardı. Hatta fotoğrafların arasında benim bile fotoğraflarım vardı. Bu adamın kesinlikle beni grubuna alması gerek yoksa ona başka türlü yaklaşamam. Anladığım kadarıyla Kang benim peşimde. Sanırım bu sefer sadece ben yada o değil ikimiz de biteceğiz. Kapı sesi duymamla irkildim ve hemen kendi odama koştum. Onunla karşı karşıya gelmek istemiyordum. Annemin yazdığı notu da yanıma almıştım ama yırtık parçasını bulamamıştım. Belki de o Beomgyu başka bir Beomgyu'dur. Ahh, tüm işaretler beni gösteriyor. Başka birisi olması imkansız. Uyuyormuş gibi yaptım. Odama girdi ve başımı okşayıp salona inmişti. Ahh, eli o kadar sıcaktı ki... Keşke hiç çekmeseydi. Bana annemi hatırlatıyordu. Her şeyi çözebilen adam numara yaptığımı anlamamıştı. Odada ki masaya geçtim ve bilgisayarımdan onu izlemeye başladım. Elinde benden aldığı kolye vardı ve sürekli ona bakıyordu. Hatta sadece kolyeye bakıyordu. Ona odaklanmıştı. İzlerken sebepsizce gözlerimden yaşlar akıyordu ve olduğum yerde uyuya kalmışım. Ama sabah uyandığımda yataktaydım. Mutfağa gittim ve Kang'da oradaydı.
"Seni, beni izlerken uyumuş vaziyette yakaladım."
Anlamalıydım.
"Yemek yedikten sonra ben bir yere uğrayabilir miyim?"
Bıçak ve kolye meselesini öğrenmem gerekiyordu. Oranın çevresindeki kameralara bakacaktım.
"Nereye gideksin?"
"Aklıma bir kaç soru var. Onları öğrenmeye gideceğim."
"Bana sor."
"Sen pardon siz cevapamazsınız. Huyunuzu biliyorum."
"Doğruları söyleyeceğim. Karşıma otur ve bana sorularını sor."
"Kolyeyi benden aldığın gün bir tane adam bir kaç dakikalığına hayattı. Kolyeyi bana veren oydu. Kolyenin onda ne işi vardı ve bu kolyenin anlamı ne? Benim ismim de yazıyordu."
"Bunları öğrenmek sana ne kazandıracak? Hem peşimi bırakman gerektiğini söylemiştim. Daha kaç kez tekrarlamamak gerekiyor?"
"Doğruları söyleyecektin!"
"Peki, bıçak meselelerinden başlayayım. O yaşıyordu dediğin adam bana bir anda bıçakla saldırmaya kalktı ve ben de onu kendi bıçağıyla öldürdüm. Tam o sırada sen geldin zaten."
"Peki kolye?"
"Brisinden emanet kaldı. Sadece bu kadarını söyleyebilirim. Zaten gidip araştırsan da bu kadarını öğrenebilirdin."
Dedikleri doğru olabilirdi. Anladığım kadarıyla o kolye annemden Kang'a emanetti. Ama neden benim ismim yazıyordu?
"Benim ismimin neden yazdığını da açıklar mısın?
"Dahasını söyleyemem. Yemeğini bitirince bana haber ver şirkete beraber gidelim.
Böyle yapacağını tahmin etmeliydim. Dediklerini not almıştım.
"Ben hazırım."
Kang'a hazır olduğumu bildirdiğim an arabaya binmiştik. Arabası siyah ve güzeldi. Ama ben daha güzelim. ( ;
"Geldik, inebiliriz."
İçeri girdiğimiz sırada Kang'ın arkadaşı olan Yeonjun bizi karşıladı ve konuşmaya başladı.
"Efendim, sizinle bir şey konuşmam gerekiyor odanıza geçebilir miyiz?"
İkisi gittikten hemen sonra Kai yanıma geldi ve kulağıma eğilerek bir şeyler fısıldamaya başladı.
"Az önce baban geldi ve Yeonjun ile baya kavga ettiler. Şuan ise Bay Kang'ın odasında."
"Ne?!"
Koşarak Kang'ın odasına gittim ve kapıya vurmadım aceleyle içeri girmiştim. Çünkü bir şey olmasından korkuyordum.
"Durun!"
Bağırmamla bana bakmaları bir olmuştu. İçeri girdiğimde dövüşüyorlardı. Yeonjun ise onları ayırmaya çalışıyordu.
"Baba senin burada ne işin var?"
"Başkanınla bir meselemiz vardı onu halletmeye gelmiştim. Artık hallettiğimizi düşünüyorum."
"O benim ve sana asla vermeyeceğim!"
Bunu söyleyen Kang'dı. Babam alaycı bir gülümsemeyle çıkıyordu. Ben ise kapının hemen yanındaydım ve elindeki bıçağı görmemle bayılmam bir oldu. Bıçağı karnıma batırıp hemen kaçmıştı. Ben ise hiç iyi değildim. Her yerim kan olmuş ve gözlerim yavaşça kapanıyordu. Son hatırladığım şey ise Kang'ın beni kucağına almasıydı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.