GÜNÜMÜZ
"Nereye gidiyorsun?"
Ceketi üzerime geçirerek Lydie'ye döndüm. "Ufak bir işim var güzelim, sen uyumaya devam et." Yanına giderek yanağına küçük bir öpücük kondurdum.
Lydie yarı uyanık yarı baygın gözleriyle kıyafetlerimi süzdü. "Şirkete gitmiyorsun sanırım? fazla spor giyinmişsin."
"Dışarıda halletmem gereken işler var. İşim fazla sürmez erken gelirim. Bir şey olursa ararsın."
Lydie gözlerini tamamen kapatarak başını salladı. "Tamam ararım."
Saç diplerine de ufak bir öpücük kondurup odadan çıktım. Evden çıkmadan yardımcı kızı da Lydie'ye dikkat etmesi konusunda uyararak evden çıktım. Arabaya bindiğimde motoru çalıştırmadan önce cebimden madalyonu çıkartarak zincirinden tutup aşağı doğru sallandırdım. "Birazda canlı araştırma yapalım." Madalyonu cebime koyarak arabanın motorunu çalıştırdım.
~~
Bir zamanlar sapasağlam duran, insanların yanından bile geçmeye korktuğu, görüntüsüyle insanın içine ürperten ama şimdilerde eski, yıkık, dökük olan sarayın önündeydim.
"Birine mi baktın genç?"
Arkamdan gelen yaşlı sese döndüm. Yaşlı adam sorgulayıcı bakışlarla bana bakıyordu. Gülümsedim. "Merhabalar." Elimle sarayı işaret ettim. "Birine bakmaya gelmedim aslında, saraya bakmaya geldim. Yaşayan var mı burada?"
Yaşlı adamın da bakışları saraya döndüğünde yüzüne buruk bir ifade yayıldı. "Yok." dedi keskin bir sesle. "Kral Elroy Marti'nin sarayı burası."
Heyecanlanmıştım. Tanıyor olabilir miydi? Karşımdaki adam çok yaşlı görünüyordu. Tahmini yüz yaşını geçmiş gibiydi. Sırtı kambur, bakışları sert, yüzü buruşuktu. Kamburuna rağmen uzun bir adamdı. Gençliğini düşünecek olursak kızların arkasından hayran hayran baktığı biri olmalıydı.
"Kendisini tanır mıydınız?"
Yaşlı adamın bakışları sislendi. Geçmişe gitmiş gibiydi, anılarında geziyordu sanki. Yaşlı bakışları ağır ağır sarayda geziyordu.
"Tanırdım." dedi içindeki kasvetle.
"Size kendimi tanıtmama izin verin lütfen." Yaşlı adamın bakışları bana döndü. "Ben Charles Richard. Kral Elroy Martin'nin kendine yaptırdığı eve yeni taşındım, eşimle birlikte yaşıyorum."
Yaşlı adam burukça gülümsedi. "Demek sonunda o evi satın alan birisi çıktı öyle mi?"
"Nasıl yani?" diye sordum anlamadığımı belli ederek.
"Buranın halkı o evi lanetli ve perili diye adlandırır. O evde çok şey oldu çok şey yaşandı. Buranın halkı, kralın o lanetli ruhunun hala evin çevresinde gezdiğine inanır."
Anlayamıyordum, bu ne demekti? O evde benim okuduklarım dışında başka ne olmuş olabilirdi ki? "Bu sebepten dolayı mı o ev bunca zaman boş kaldı?"
"Öyle." dedi yaşlı adam. "Buralara yabancı uğramaz, buranın halkı da dedelerinden ninelerinden kralın hikayesini dinleyerek doğup büyüyen kişiler."
"Peki bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Kralı tanıdığınızı söylediniz. Ben hikayeyi bilmiyorum, bu kadar korkunç ne olmuş olabilir? Kralın ölüsünden bile korkacak kadar ne olmuş olabilir?"
Yaşlı adam derin nefes alıp verdi. "Çok uzun hikaye evlat. Anlatırsam eşini alıp kaçarsın buradan."
"Israrcı olacağım, anlatın lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOEL GÜLÜ
Historical Fiction"Bana bakarken gözlerinin içi gülüyordu. Ailesini öldürenin ben olduğumu öğrense yine bana böyle güler miydi?" ~NG