Kendi kendime düşündüm ki sabır, tavsiye etmek kolay bir şey. Fakat ona dayanmak ne kadar zor ne derece zor.
Savfet NEZİHİ – Zavallı Necdetİnsanoğlu var olduğundan beri hayatını hep bir amaca bağlamıştır. Ateşe, tarıma, avlanmaya, suya ve dahası bir Tanrıya. Tanrıların isimleri hep farklı olmuştur. Bazıları Allah demiş, bazıları buda, bazıları put demiş, bazıları ise Rab. Bir sürü farklı isimle seslenmiş herkes, herkesi Tanrısı farklıymış ama tüm Tanrıların ortak dedikleri şeyler varmış.
İnanç, Sabr, Şükür
Bu üç şey tüm Tanrıların ortak yönüymüş, ateist olan birinin bile hedeflerinden biri budur. İnanmak bu dünyadaki en kolay gözüken ama en zor olan şey. Kimse fark etmese de bilmese de umursamasa da inanmak çok zordur. Size ihanet eden birini affedebilir misiniz? Peki size ihanet eden sizseniz kendinizi affedebilir misiniz?
Büşra Hanım'ın benim için oluşturduğu psikolojik ve genel kültür içeren oynatma listesinde devamlı bir şeyler izliyordum. Geneli insanlar üstüneydi ama bazıları tamamen kişiseldi ve kişisel olanlar en çok can yakanlardı.
"Bir insanın kendini sevmeme seviyesine gelmesi çok zaman alır, çok zaman alır. Bu böyle bir anda asla olmaz. Çok sistematik bir şekilde size bir şey yapılmış olmalı, çok sistematik. Size bunu inandırmışlar, size bunu kim yaptı?"
Defalarca geriye sarıp devamlı duyduğum bu cümle o kadar kalbimi sıkıştırıyordu ki dayanamıyordum. Devamında ise normal olarak dinleyememiştim. Ben kendimi seviyor muydum? Sevebilecek miyim? Kendimle alakalı devamlı sorguluyordum, ilk ayım devamlı eğitimlerle geçmişti. Fiziksel her acıya katlanabiliyordum ama psikolojik acıya katlanamıyordum.
Sevgisiz büyümüştüm, büyütülmüştüm. Hep yaşadığım ailem sandığım insanlar bana senelerce bunu yapmışlardı. Her türlü pisliği yaşatmışlardı bana küflenmiş yemekler, ekşimiş sütler, günlerce balkonda kilitli kalma, pis tuvalette aç susuz bırakılmıştım. Bunlar benim bedenimi yoran şeylerdi, sorun değildi. Mesele psikolojik olarak şiddetlerdi.
Sevilecek biri değildim, ağlayamadığımda bile buna layık olmadığım haykırılmıştı, pisliğe bakar gibi bakışlar, sofrada hiç yerim olmaması, insan değil hayvan olduğumun hissettirilmesi beni daha çok yaralıyordu. Kavga edemez, tartışamaz, asalak biri sanıyordu herkes beni ama gerçek başkaydı, bunu kendim yapmıyordum.
Videoyu durdurup camdan yansımama baktım. Başarabilir miydim, kendimi sevebilir miydim? Cevabını ben bile bilmiyorken başkası bilemezdi. Sevilme hissini hissedeli birkaç ay olmuştu ve içimdeki sıcaklık artmıştı ama kendimi nasıl sevebilirdim bilmiyorum.
Yavaşça yerimden kalkıp yatağa gitmiştim. Haftada bir saat ailemle konuşma şansım vardı, sadece annemle konuşuyordum, kalan ev halkıyla sadece selamlaşıyorduk. Aslanla da henüz konuşmamıştım, şu an beni bu ruh halinden çıkarabilecek olan kişi oydu ve onu istiyordum. Aradım, ikinci çalışta açtı.
"Kara kuşum" yüzünde tebessüm vardı, üstündeki yeşil tişörtle gözleri daha da belli olmuştu.
"Sevgilim" daha da gülmüştü, ona karşı söylediğim sözlerle daha da mutlu oluyordu.
"Nasılsın kara kuşum? Bir süre az görüşecekmişiz"
"Evet öyle oldu da" tam devam edecektim ki Aslan'ın kendi ya da benim odamda olmadığını fark ettiğimde şaşırmıştım. Duraksadığımda bir şey olduğunu fark etmiş gibiydi.
"Sen neredesin?" sorumla birlikte kaşlarını kaldırmış sonra da tekrar gülümsemişti. "Gözünden de bir şey kaçmıyor be sevgilim" deyip gülmüştü ama ben hala cevabı alamadığımdan tatmin olmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
Fiction généraleHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...