... bir ilişki daima hareket halindedir çünkü seven kişiler hep devinir ve değişim gösterir. Ve başka birine derin bir aidiyet duysak bile her zaman bir mesafe ve saygı gösterilmesi gereken bir yalnızlık olacaktır.
Lars Svendsen – Yalnızlığın FelsefesiHissettiklerimi anlatamazdım. Saçma bir şekilde aidiyet duygum kabarmıştı. Elleriyle ellerim hala ayrılmamış hala gözlerimiz birbirine tutsaktı. Bana bakışı ne kadar da farklıydı, özlem doluydu sanki. Yıllardır görmediği birini görmüş gibi bakıyordu.
Sanki zamanında dünyanın iki farklı ucuna bırakılmıştık ve şimdi burada buluşmuş gibiydik. Ne eli ne de gözleri benden ayrılmak istemiyordu, belliydi. Benimde ondan pek farkım yoktu, ayrılırsam eksik kalacak gibiydim.
Bir anda arkadan gelen şarkı sesiyle gevşemiş olan yüz kasları anında gerilmişti. Bense şarkının ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. (Ali Kınık – Kurtlar Sofrası) Elimi bırakmadan sağa sola bakıyordu.
Sen bu kurtlar sofrasından
Çıkamazsan ona yanarım
Şerefli bayrağı burca
Dikemezsen ona yanarımOy yiğidim oy civanım
Tüketme umutlarını
Zalimlerin tahtlarını
Yıkamazsan ona yanarım"Lan bu değil bu değil öbürü" kendimi gülmemek için o kadar sıkmıştım ki artık kızarmaya başlamış olabilirdim. Yerinde duramıyor gitmek için uğraşıyordu ama elimi de bırakamıyordu.
"İstersen bırakayım elini doğrusunu aç" zar zor konuştuğumda gülen yüzümün her kısmına bakmıştı. "Geri geldiğimde elini tutabilir miyim peki?" sanki annesinden şeker isteyen çocuklar gibiydi, asla olamadığım o çocuk gibi. Kafamı aşa yukarı salladığımda elimin üzerine belli belirsiz öpücük kondurup hızla gitmişti, bende tekrar manzaraya dönmüştüm.
Birkaç dakika sonra başka şarkı çalmaya başladığında ayak sesleri gelmeye başladı. Hızlıca yanıma geldiğinde tekrar benimle manzaraya bakmaya başladı. (Ali Kınık – Hapiste Yatarım)
Bu aşka bu alem eğilsin
Oltu tesbih gibi dağılsın
Kralına çatarım, belaya batarım
Hapiste yatarım senin içinVücudunu tamamen bana döndürmüş ve bana bakıyordu. Daha fazla dayanamayıp bende ona baktığımda gülümseyip elime bakmıştı, yavaşça uzattığımda hemen elimi tutmuştu. Selamlaşır gibi değil sahiplenir gibi tutmuştu.
Yemin olsun dokunanız ezmezsem
Mayın gibi sokakta gezmezsem
Kralına çatarım, belaya batarım
Hapiste yatarım senin içinBirlikte manzaraya karşı el ele duruyorduk. Tanımadığım bir adamın ikinci kere elimi tutmasına izin vermiş ve bundan rahatsız olmamıştım. Aksine kendimi güvende hissetmiştim, var olmadığını düşündüğüm kalbim ısınmıştı.
Baş parmağımla ellerinin üzerindeki yaraları okşadığımda anında bana dönmüştü. Onun dönmesiyle bende dönmüştüm ama tepkisini anlamamıştım.
"Yanlış bir şey mi yaptım?" parmaklarımı onun elinden ayırmak istediğimde elimi biraz daha sıkmıştı. "Hayır lütfen çekme elini" kirpiklerimi kırpıştırıp tekrar sardım elini.
"Ben sadece beklemiyordum. Buraya gelmeni yanımda kalmanı, elini ikinci kere tutmama izin vereceğini ve yara izimden korkmayacağını" cümlesinin sonlarında sesi tamamen kısılmış ve ellerimize bakmıştı. İki elimle onun elini ellerimi arasına alıp konuştum.
"Neler yaşadın, nasıl oldu bilemem, bilsem de değiştiremem. Kendi yaşadıklarımı bilirim, üzülme senin yaraların kadar benimde var" tebessüm ettiğimde o da tebessüm etmişti. Müzik artık değiştiğinde şaşkınca yine ona baktığımda gözlerini kapatmış burnundan nefes vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
General FictionHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...