Kopuşlar acı veriyorsa bağlar hakiki demektir. Sadece hakikatler acı verir. Hakiki olan her şey acı vericidir. Palyatif toplum hakikati olmayan bir toplumdur, aynının cehennemidir.
Byung-Chul Han – Palyatif Toplumİnsan yaşadığı olaylar ve durumlar itibari ile defalarca doğum ve ölüm yaşayabilir. Ölmek sancılı bir süreçtir ama doğmak daha da beteridir. Yeniden doğmak için insan kendi kendini öldürmelidir. Kendi elleriniz ile kendi kendinizi öldürebilir misiniz?
Cem Karaca diyor ya;
Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun, bu sonHiçbir zaman son olmayacaktı insanoğlunun ağlaması. İnsan varlık olarak bir kere doğar, bir kere ölür. İnsan kalbini her açtığında yeniden doğar, kalbi her kırıldığında yeniden ölür. İnsan beynini dinlediğinde yeniden doğar, beynini susturduğunda yeniden ölür.
Ölen bir daha ölmez, bu bir yalan. Ben içimde kaç kere kendimi öldürdüm, kaç kere kendimi doğurdum, kaç kere ölmemek için direndim, kaç kere doğurmamak için öldüm... saymıyorum. Doğdum, öldüm, herkes için çabaladım ama kendim için ağlayamadım bile. Kendime üzülemedim, ağlayamadım, başkaları için hep kendime kıydım.
Uçaktan indiğimizde valizleri de alıp çıkıyorduk, heyecanlıydım. Ailem beni 17 sene sonra bulduğunda bu duyguyu hissetmemiştim. O zaman aklımda sadece kurtulmak vardı, şimdi ise onları özlemiş ve onları göreceğim için heyecanlanmıştım.
Cenk ile birlikte yan yana ilerlerken yavaş yavaş herkesi görmeye başlamıştım. Alya ve Akay'ın heyecanlı oldukları belliydi, Ergene babamla konuşuyordu, abim ve ablam sohbet ederken, Yamaç ve Eylül el ele sohbet ediyorlardı, annem ise yalnız başına kapıya bakıyordu, beni bekliyordu. Aslan yoktu, görememiştim, aslında geleceğini gerekirse havaalanının kapısında yatacağını söylemişti son konuşmamızda.
Artık kapıdan çıkarken annemle göz göze geldiğimizde yüzünde kocaman bir gülümseme ile karşılamıştı beni. Ben ona yaklaşırken o da bana doğru yürüyordu, başka kimse fark etmemişti. Valizimi Cenk'e bırakıp hızlıca yanına gidip kocaman sarıldım.
"Kızım" bundan birkaç ay önce kimse bana kızım dememişti, ilk kızım diyen oydu. İlk dediğinde neler hissettiysem şimdi hepsi daha da yoğundu. Gözümden ufak bir yaş düşmüştü, eminim o da ağlıyordu. Bırakmam gerekiyordu ama yapamıyordum, en çok onu özlemiştim.
Babam gelip sırtımı okşadığında yavaşça bıraktım annemi, yanaklarına kocaman öpücükler bıraktım ve elini öpüp alnıma koydum. Tekrar bana sarıldığında kulağına fısıldadım "Emrinizdeyim Sayın ATIŞ" sırtımda oynayan elleri donmuştu. Bunu yapacağımı biliyordu, geldiğim ilk anda yapmam gerektiğini de biliyordu ve yapmıştım. Yavaşça ayrıldığımızda önüme gelen perçemleri kulağımın arkasına sıkıştırdı ve kafa salladı.
Babama döndüğümde bana elini uzatmasını bekledim, uzatmadığında ben elimi ona uzattım ve elini aldım. Öpüp alnıma koydum ve gözlerimi gözlerine diktim. Bir anda ciddi duruşunu bozup gülümsedi ve elimden tutup kendine çekti.
"Gel buraya eşşoğuleşşek" gülerek ona sarıldığımda etraftan gelen gülme sesleri beni mutlu etmişti. Anneme dediğimi babama da demeliydim, kulağına fısıldadım.
"Emrinizdeyim Sayın ATIŞ" buna karşılık babam da kulağıma fısıldadı. "Tabi ki de emrimdesin Sayın ATIŞ" gülerek babamı bırakmıştım. Abim, ablam, Akay, Alya hepsine aynı şeyi söylemem gerekiyordu, hepsinin de kulağına aynı şeyi fısıldadım, hepsi de anlayışla kafa salladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM SAVAŞI
Fiction généraleHayatımın yönü benden bağımsız gidiyordu. Akıp gidiyordu ellerimden hayatım ama asla tutamıyordum. Peki tutmak istiyor muydum? Bunun cevabını iyi ya da kötü olarak değerlendirirsek buna bile verecek cevabım yoktu. Hayat, kader, karma adına her ne de...